e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Kabala Kütüphanesi > Pesah > Pesah – Kaynaklardan Seçilmiş Alıntılar (1-278)

Pesah – Kaynaklardan Seçilmiş Alıntılar (1-278)

Mısır’a İniş (1-12)

İbrahim’in Sorusu: Onu Miras Alacağımı Neyle Bileceğim?

Yusuf Ve Kardeşleri – Kardeşlerimi Arıyorum

Mısır’da Sürgün (13-191)

Mısır’da Sürgün

Mısır’ın Klipa’sı

İbrani Adam Ve Mısırlı Adam

Mısır Kralı Firavun

Pithom Ve Raamses – Arei Miskenot [Keder Şehirleri]

Mısır’da Kölelik

Musa

MISIR’A İNİŞ (1-12)

İbrahim’in Sorusu: Onu Miras Alacağımı Nerden Bileceğim?

1) Baal HaSulam, “Toprağın Mirası”

Ruhlar, almaya hazır bir Kli’ye [kap] sahip değillerse, O’nun, dünyayı ve ruhları uğruna yarattığı iyi ödülü alamazlar. Ve insanın o Kli’yi elde etmesinin tek yolu; kişinin kötü eğilimle yaptığı baskı ve savaşlar ve sayısız engellemeler ve sıkıntılar aracılığıyla, Mitzvot’u yerine getirmek için emek ve çaba göstermektir. Tora ve Mitzvot’taki ıstırap ve çaba, ruh için bir Kli sağlar böylece O’nun tüm yaratılanlar için yarattığı tüm hazzı ve mutluluğu almaya uygun olabilir.

 

2) Baal HaSulam, “Toprağın Mirası”

Toprağı miras almak, büyük bir hazırlık gerektirir, zira Tora ve Mitzvot’un Segula’sı (şifa) tamamen buna bağlıdır. Çünkü bu yolla kişi, Yaradan’ın İsrail’in tüm ruhları için daha onları yaratmadan önce hazırladığı, bereket ve bolluğun tamamı ödüllenir. Bu, ayrıca İbrahim’in kafasının karışmasının ve bu toprakların kutsallığını alacak bu kadar büyük kapları nereden alacaklarını anlamamasının da nedenidir. Son olarak Yaradan ona, Mısır sürgünündeyken, Tora ve Mitzvot’ta çaba göstermenin, onlara bu büyük kapları sağlayacağını ve kutsal topraklar için uygun olacaklarını söyledi.

3) RABAŞ, Makale 14 (1986), Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?

‘Ve O dedi ki, ‘Sizi bu toprakları miras almanız için, Keldanilerin Ur’undan çıkaran Efendiniz, benim!’. Ve İbrahim, ‘Efendimiz, Tanrımız, onu miras alacağımı neyle bileceğim?’ dedi. Ve O, İbrahim’e, ‘Şunu kesin olarak bil ki, torunların kendilerinin olmayan bir toprakta, yabancı olacaklar ve dört yüz yıl boyunca köleleştirilip, zulmedilecekler… ve daha sonra pek çok mal mülkle ortaya çıkacaklar.’ dedi.

Burada da İbrahim’in, ‘Onu miras alacağımı neyle bileceğim?’ sorusuna aldığı cevabı anlamalıyız, zira Yaradan’ın cevabı, bu soru içindi, yazıldığı gibi “Ve O, İbrahim’e, ‘Şunu kesin olarak bil ki, torunların kendilerinin olmayan bir toprakta, yabancı olacaklar… ve daha sonra pek çok mal mülkle ortaya çıkacaklar.’ Dolayısıyla soru, mirasın garantilenmesi hakkındaydı ve güvence olarak verilen cevap, İsrail halkının sürgünde olacağıydı. Ama toprağı miras olarak almak için, sürgün bir garanti midir?

Baal HaSulam, bu sorunun ne anlama geldiğini şöyle açıklar: Kli (kap) olmadan ışık olmadığı bilinir. Şöyle ki, eksiklik yoksa dolumu almak mümkün değildir. Eksikliğe, Kli denir ve İbrahim, Yaradan’ın oğullarına vermek istediğini gördüğünde, “Oğullarımın, toprakların o manevi mirasına ihtiyaç duyacağını görmüyorum” dedi.

4) RABAŞ, Makale 14 (1987), Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı

İbrahim, Yaradan’a: ‘‘Bunu miras alacağımı nasıl bileceğim?’’ diye sordu, zira onların Kelim’i (kaplar) ya da oğullarıma vereceğini gösterdiğin büyük bir mirasa ihtiyaçları yoktu.

Yaradan buna şöyle cevap verdi: “Onlara bu ışıklar için bir ihtiyaç vereceğim, tıpkı onlara ışıkları vereceğim gibi…” Başka bir deyişle Yaradan onlara hem ışıkları hem de Kelim’i verecektir. Yalnızca bolluk ihsan edeceğimi düşünmeyin. Aksine onlara hem Kli olarak adlandırılan ihtiyacı hem de bolluğu veriyorum. Buna “eksiklik ve dolum” denir.

İsrail Halkı’nın dört yüz yıl boyunca dört Behinot’un (anlayış) tam derecesi olan Mısır’da sürgünde olmasıyla, onlara ait olmayan topraklarda sürgünde olmalarıyla yani Mısırlıların İsrail’e kendi-alımları için bir arzu, Ratzon (arzu) sözcüğünden gelen Eretz (toprak) olarak adlandırılan Keduşa’ya ait olmayan bir arzu vermeleriyle, onları kendi başlarına bu yönetimden çıkamayacak hale getirdiğim ve onlara yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini ve Ben’den yardım istemekten başka seçenekleri olmadığını görmelerini sağladığım zaman bu arzudan kaçmak isterler.

5) RABAŞ, Makale 41 (1990), “Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?”

İbrahim’in sorusu, Keduşa’nın [kutsallığın] beş Behinot [niteliği] NRNHY’ını içeren, üst bolluğu taşıyan Malhut olan toprağın mirasının ne olacağını görmesiydi. Ayrıca, Kli [kap] olmadan ışık olmadığı, yani ihtiyaç olmadan, dolum olmayacağını bilinmektedir. Yine de İbrahim, İsrail’in dereceyi tamamlamaya gerek duymadığını gördü. Aksine, yukarıdan biraz aydınlanma alırlarsa, tatmin olacaklardır. Doğal olarak, “toprağın mirası” olarak adlandırılan Malhut’a dahil olan Neşama’nın NRNHY’sini almaya ihtiyaçları olmayacaktı.

6) RABAŞ, Makale 44 (1991), “Çalışmada, İsrail’in Toprağın Mirası İle Ödüllendirilmesinin Sebebi Nedir?”

İbrahim, “Kli olmadan ışık olmaz” yani “eksiklik olmadan dolum olmaz” kuralına göre, gördü ki, eğer Yaradan İsrail’e yukarıdan biraz aydınlanma ve uyanış verirse, onlar aza razı olurlar ve daha yüksek derecelere ihtiyaç duymazlar. Sonuç olarak İbrahim, İsrail halkının toprağın mirasını almasının hiçbir yolu olmadığını gördü çünkü buna ihtiyaç duymadılar.

Bu, “Nasıl bileceğim?” sorusuydu. Yaradan’ın ona anlattıklarına inanmadığı için değildi. Aksine, onun sorusu, buna ihtiyaç duyduklarını göremediğini söylemesiydi. Bu, ihtiyacı olmayan bir kişiye değerli bir şey vermek gibidir. Kişi bundan haz alamaz. Demek ki, ihtiyaç duymadan kendilerine toprak verilse bile ondan yararlanamayacaklar. Veren açısından, her şey yolunda olsa da eğer alttakinin ihtiyacı yoksa veren ne yapabilir? İbrahim’in sorduğu buydu.

7) RABAŞ, Makale 41 (1990), “Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?”

“Nasıl” dedi İbrahim, “‘ihtiyaç’ denilen Kelimleri [kapları] olmadığında ışığı nasıl alacaklar?” O zaman Yaradan ona şöyle dedi: “Kesinlikle bilin ki, torunlarınız kendilerinin olmayan bir diyarda yabancı olacaklar.” Başka bir deyişle, İsrail halkı bir Eretz’de [toprakta] olacak yani İsrail halkına ait olmayan bir Ratzon’da [arzu] olacaktır. Mısır Kralı Firavun’a ait olan alma arzusunun yönetimi altında olacaklar.

“Onlar işkence görecekler” yani İsrail halkı ihsan etmek için çalışamayacakları için acı çekecekler, bu da onları Yaradan’la Dvekut’a (bağlılığa) getirecektir. O zaman, Yaradan’ın yardımına ihtiyaçları olacaktır, şöyle yazıldığı gibi, “Ve onların feryatları çalışmadan Tanrı’ya yükseldi ve Tanrı onların inlemelerini işitti ve Tanrı, İbrahim’le yaptığı antlaşmayı hatırladı.”

 

8) RABAŞ, Makale 22 (1989), “Neden Özellikle Pesah Gecesi Dört Soru Sorulur?”

“Yaradan’ın, İbrahim’in ‘Neyle bileceğim…’ sorusuna verdiği cevapta ne görüyoruz, onlara ait olmayan topraklarda yani sürgünde, İbrahim, o toprakları miras alacağından emin olabilir mi?”

Kli (kap) olmadan ışık olmadığı yani eksiklik olmadan dolum olmadığı için, İbrahim, Yaradan’a, onların “İsrail toprakları” denilen, böylesine büyük ışıklara ihtiyaçları olacağını göremediğini söyledi. Yaradan ona, sürgünde olmaları ve Yaradan’ın onları sürgünden çıkarmasını istemeleri suretiyle O, onları nasıl çıkaracağını söyledi. Sadece büyük ışıklarla zira “İçindeki ışık, onu ıslah eder.” Bu nedenle, o zaman, onların büyük ışıklara ihtiyacı olacaktır.

9) Baal HaSulam, Şamati 86,  “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

Artık atamız İbrahim’in Yaradan’a sorduğu soruyu yorumlayabiliriz: “Bunu miras alacağımı nereden bileceğim?” Akla aykırı olduğundan, inancın yükünü nasıl taşırlar ve kim mantığa karşı gelebilir? Peki, mükemmellik yalnızca buna bağlı olduğuna göre, inancın ışığıyla ödüllendirilmeye nasıl gelirler?

Yaradan ona bununla ilgili şu cevabı verdi: “Onların sürgünde olacağını, vb, kesin olarak bil.” Bu demektir ki, O, kötü bir insan, Mısır kralı Firavun, kötü eğilim olan bir Klipa (kabuk) hazırladı. Firavun kelimesinin harfleri, Oref (ense) kelimesinin harfleri gibidir; ARİ’nin yazdığı gibi (Pesah için Şaar HaKavanot), Firavun Oref, denizdeki darlık olarak kabul edilir. Alttakilere gelen bolluğu “Efendi kim ki, sesine itaat edeyim?” sorusuyla emer (Mısır’dan çıkış 5:2). Tam da bu soruyla, onlar Klipot’un (kaplar) ellerine düşerler

10) RABAŞ, Makale 41 (1990), “Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?”

Kişi, Yaradan rızası için çalışması gerektiğinde, ki bu ona göre mantık ötesindedir, bedeni ödülsüz çalışmaya direndiği için kişi buna değer vermez. Bu nedenle, bedene sadece Yaradan’a ihsan etmek için çalışmamız gerektiğini söylediğimizde, beden bunun akla uzak olduğunu ve böyle bir çalışma için çabalamaya değmediğini söyler. Daha sonra kişi, bedeni alt edemeyeceğini görür. Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi, insanın kendi gücü dahilinde, alma arzusunun kontrolünden çıkma gücünün olmadığı bir gerçektir, Yaradan bunu bilerek yapmıştır, böylece kişi bu sayede Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyacaktır, zira aksi takdirde kişi kaybolur.

Dolayısıyla kişi Yaradan’dan kendisine yardım etmesini istediğinde, yukarıdan yardım alır. Bu, Zohar’da söylendiği gibi “onu yeniden biçimlendiren” Tora’nın ışığıdır, bununla kişi,  Kelim’i ve Neşama’nın NRNHY’ını edinme ihtiyacı alır. İbrahim’in “Onu miras alacağımı nasıl bileceğim? sorusuna Yaradan’ın yanıtı buydu.

 

11) RABAŞ, Not 380, “Her Kim Yedinciyi Kutsarsa -2”

Kişi, Kelim’e sahip olmak ve kurtuluşa ve Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duymak için, savaşa başlamalıdır, söylendiği gibi, “Yaradan ona yardım etmeseydi, üstesinden gelemezdi.” Sonuç olarak, Yaradan insana savaşı kazanma yeteneğini kasten vermemiştir, zira savaş yoluyla kişi Kelim’i ve bolluk ihtiyacını edinir.

Bu nedenle, ikisine de ihtiyacımız vardır: Kelim’i elde etmek amacıyla savaşa girmek ve gerekli yardım ki bu özellikle Yaradan’ın kişiye yardım etmesidir çünkü yardım sayesinde Yaradan’ın İbrahim’e vaat ettiği toprağın mirasını elde eder.

Yusuf Ve Kardeşleri – Kardeşlerimi Arıyorum

12) RABAŞ, Makale 3 (1984), “Dost Sevgisi – 1”

“Ve tarlada gezinirken bir adam onu buldu. Ve adam ona sordu: ‘Ne arıyorsun?’ Şöyle dedi: ‘Kardeşlerimi arıyorum. Sana yalvarırım, bana sürüyü nerede otlattıklarını söyle.’” (Genesis, 37)

“Tarlada gezinen” adam, dünyayı besleyecek ekine kaynak olan yer anlamına gelir. Ve tarladaki çalışma, toprağı sürmek, tohum ekmek ve ekin biçmektir. Bununla ilgili şöyle denir: “Gözyaşı içinde ekenler, neşe içinde biçecek” ve buna, “Efendi’nin kutsadığı toprak” denir.

Baal HaTurim, tarlada gezinen kişiyi, aklın yolundan sapan kişi olarak açıklar. O, “tarlada gezinen eşek” durumundadır ve ulaşması gereken yere onu götürecek olan gerçek yolu bilmez. Ve ulaşması gereken amaca asla ulaşamayacağını düşündüğü bir koşula gelir.

“Ve adam ona sordu, ‘Ne arıyorsun?’” yani “Sana nasıl yardım edebilirim?” “Ve o şöyle dedi: ‘Kardeşlerimi arıyorum.’” Kardeşlerimle yani dost sevgisinin olduğu bir grupla beraber, Yaradan’ın evine giden yolu çıkabileceğim.

Bu yola, “ihsan etme yolu” denir ve bu yol, doğamıza aykırıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için, herkesin dostuna yardım edebileceği, dost sevgisinden başka bir yol yoktur.

“Ve adam şöyle dedi: ‘Bu yüzden ayrıldılar.’” Ve Raşi, bunu, onlar kendilerini kardeşlikten ayırdılar yani seninle bağ kurmak istemiyorlar olarak yorumlar. Bu, sonuçta, İsrail’in Mısır’a sürgününe neden oldu. Ve Mısır’dan çıkmak için, bizler, dost sevgisinde olmak isteyen bir gruba girmeyi görev edinmeliyiz ve bu sayede Mısır’dan çıkmak ve Tora’yı almakla ödüllendirilebiliriz.

 

MISIR’DA SÜRGÜN (13-191)

Mısır’da Sürgün

13) RABAŞ, Not 71, “Sürgünün Anlamı”

Sürgün nedir? Kişinin, kendini sevmenin kontrolü altında olması ve Yaradan rızası için çalışamamasıdır. Kendini sevmek, ne zaman sürgün sayılır? Bu, ancak kişi Yaradan rızası için hiçbir şey yapamamanın acısını çektiği için, bu kontrolden çıkmak istediği zamandır.

14) RABAŞ, Makale 15 (1991) , “Çalışmada ‘Bu Yerde Benim İçin Bir Mucize Yaratan’ Kutsaması Nedir?”

Bilmeliyiz ki sürgünde olan kişinin hissettiği sürgün, sürgünle değil, sürgünde olmaktan dolayı hissettiği kötülük ve çektiği ıstırap duygusuyla ölçülür. Zira kişi zalimlerin yönetimi altında olduğu için eziyet gördüğü zaman, onların ondan istediklerini yerine getirmek zorundadır ve yapmak istediği şeyi yapmaya hakkı yoktur, daha doğrusu kendi bedenindeki dünya uluslarına hizmet etmek ve her şeyi onların talebine göre yapmak zorundadır. Ve kişinin ona karşı koyacak gücü yoktur, kişi, hissettiği ıstırap ölçüsünde ondan kaçmak ister ve bu ölçüde, kurtuluştan sevinç duyabilir.

15) RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”

Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi, Mısır’daki sürgün, Mısırlıların Kelim’ini edinmek içindi. Ama yalnızca ödünç almak ve sonra onlara geri vermek içindi. Baal HaSulam, Yaradan’ın İbrahim’e söylediği ‘Senin soyun, kendilerinin olmayan bir toprakta yabancı olacaklar’ meselesini, mirasın garantisi olarak yorumladı. Bu, Mısırlıların köleliğinden çıkmak istemeleri, yalnızca kutsal ruhun yardımıyla gerçekleşebileceğinden, Yaradan’dan bolluğu almaya ihtiyaçları olacağını işaret eder. Daha sonra, her seferinde Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyacaklar ve bu yüzden, daha yüksek dereceleri çekmeye ihtiyaç duyacaklardır.

16) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı, Ne Demektir?”

ARİ, Mısır’daki sürgünün Keduşa’nın [kutsallığın] görüşünün sürgünde olduğunu söylüyor. Bu, Mısır’ın Klipa’sının, İsrail halkına hükmettiği anlamına gelir. İsrail halkının anlamını, tüm ulusun kendi iyiliği için değil, Yaradan rızası için çalışmak istemesi olarak yorumlamalıyız, bilindiği üzere “İsrail”, Yaşar-El [doğrudan Yaradan’a] anlamına gelir yani her şey Yaradan için demektir.

Firavun’un yönetimi bunun tam tersidir: sadece kendi iyiliği için çalışmaktır. Bu nedenle, Keduşa’nın görüşü, Yaradan rızası için yani ihsan etmek için çalışmamız gerektiği anlamına gelir. Bu anlayış, Mısır Kralı Firavun’un yönetimi altında sürgündeydi, burada Mitzrayim’de [Mısır], Metzar-Yam [dar deniz] harfleri vardır ve Hasadim’in [merhamet] orada “dar” yani kıt olduğu bilinir.

17) RABAŞ, Not 380, “Her Kim Yedinciyi Kutsarsa -2”

Kişi, kalbindeki noktayı uygun bir şekilde kutsallaştırdığında, Mısır’daki sürgüne girmeye başlar. O zaman, kişi her seferinde ihsan etme eyleminden ne kadar uzak olduğunu görmeye başlar. Sonra, içinde Kelim yani Yaradan’ın daha sonra doldurabileceği eksiklikler oluşur.

18) Baal HaSulam, Şamati 86,  “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

Sürgünün faydasının, alma arzusunun bir günah olduğunu hissetmek olduğu ortaya çıkar ve çabalamak ve ihsan etme kaplarını edinmekten başka seçeneğin olmadığına karar vermelerinin sebebi budur. Bu, İbrahim’in ülkenin mirasının teminatını istemesi üzerine Yaradan’ın cevabının anlamıdır: “Soyunun sürgünde olacağını, vb, kesin olarak bil ve onlara eziyet edecekler, vb.”. Sürgün vasıtasıyla bir saç teli kadar mesafenin günah olduğunu keşfedecekler ve ondan sonra kendilerini günahtan koparmak için gerçek çalışmayı kabul edeceklerdi.

19) RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nedir?”

 

Lo Lişma koşulunda kişi İsrail olarak kabul edildiğini hisseder. Ama kişi ihsan etme çalışmasına başlamak, yani İçsel Işığı alacak bir Kelim’e sahip olmak, kendini sevmekten çıkmak istediğinde, o zaman Mısır’daki sürgüne gelir. Bu demektir ki, kişi bu durumda form eşitliğinde Yaradan ile Dvekut’tan [birleşme] ne kadar uzak olduğunu görür. Bunun yerine, akılda veya kalpte, Mısır’ın Klipa’sı [kabuk/kabuğu] yönetir.

 

Bu durumda kişi, İsrail olmaktan çok uzak olduğunu görür. Bunun yerine, Akev [topuk] ve Sof [son] kelimelerinden, Katnut [küçüklük/bebeklik] koşulunda, Yakup koşulundadır. Başka bir deyişle, her gün Yaradan’dan daha uzak olduğunu ve Keduşa [kutsallık] üzerinde hiçbir kavrayışının olmadığını gördüğü, mutlak bir alçaklık içindedir.

 

Buna “Mısır’daki sürgün” denir.

 

20) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmadan Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

 

İsrail halkı, Mısır’da sürgünde ve Metzar-Yam [Dar Deniz/Mısır] Kralı Firavun’un yönetimi altındayken ve onun yönetiminden çıkmak isteseler de çıkamadılar. Kişinin kendi iyiliği için değil de ihsan etmek için çalışmasının ne anlama geldiği onlar için hala belirsizdi. Yaradan rızası için çalışmak isteseler de bunu yapamadıklarını gördüler. Bununla birlikte  neden ihsan etmeyi hedefleyemedikleri konusunda her zaman mazeretleri vardı ve kendilerini Yaradan’dan o kadar da uzak hissetmiyorlardı.

 

21) RABAŞ, Mektup 66

 

Kişi, dünya ulusları gibi bu kurala tabi tutulursa, sürgündedir ve o zaman putperest sayılır. Ve o zaman Yaradan’ın ona bu sürgünden kurtulmasına yardım etmesi için duaya yer vardır. Ve sonra şöyle denilebilir: Şimdi, yani sürgündeyken ve kişi bir putperest olarak kabul edildiğinde, “Şimdi Yaradan bizi çalışmasına yaklaştırdı”, yani Yaradan çalışmasında çalışmak üzere   ve putperestliğin yönetimi için çalışmamaya yaklaştırdı denilebilir.

 

Tüm çalışma Yaradan için olduğunda buna “Mısır’dan çıkış” denir. Bu nedenle emirleri Mısır’dan çıkışın hatırasıyla ilişkilendiriyoruz. Ancak o zaman, Mısır’daki sürgünden çıktığımızda, emirleri başka nedenlerle değil, Yaradan’ın emri olduğu için yerine getirebiliriz.

 

22) RABAŞ, Not 936, “Kurtuluş Zamanı”

 

Zira insan, kendisi için alma arzusuyla yaratılmıştır. Çünkü gerçek hazları elde etmek, öncelikle “form eşitliği” denilen Dvekut [birleşme] ile ödüllendirilmeyi gerektirir, yani kişinin amacı,  “Veren” olarak adlandırılan Yaradan’ın niteliği olan,“ihsan etmek” olarak adlandırılan Yaradan rızası için olacaktır, bu doğaya aykırıdır.

 

Dolayısıyla kişinin Mısır kralının yönetimi altında sürgüne gönderilir. Ve beden alma arzusu olarak adlandırıldığından, kişinin arzusuna karşı Yaradan’a hizmet etmesinin bir anlamı yoktur, çünkü zorunlu olan bir şeyde haz yoktur, sadece kederli bir hayat vardır.

 

Ama Tora’nın yolu, [O’nun rızası için] Tora Lişma’ya ulaşana kadar olan yol böyledir. O zamana kadar, hayat kederli, yani zorunlu bir hayattır.

 

23) RABAŞ, Makale 41 (1990), “Çalışmada Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?”

 

Tora öğrenen kişi, bilgelerimizin sözlerine inandığı için, “Yaradan dedi ki, ‘Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da bir şifa olarak yarattım.’” Bu şifa kişiye, Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu hissetmesi için verilir.

 

Dolayısıyla Tora, Yaradan’dan kendisini “Mısır’da sürgün” denen sürgünden kurtarmasını istemesi için insana, eksiklik anlamına gelen Kli’yi verir. Bilinir ki, Metzar-Yam [Mitzraim (Mısır)]’ın Tzar-Ayin [lit. kem gözlü, “kıskanç” anlamına gelir]. Yani kişinin ihsan etme gücü yoktur, yalnızca alma gücü vardır. Kişi, tüm eylemleri ihsan etmek için yapmadan önce Yaradan’a yaklaşmanın imkânsız olduğunu görse de, yine de O’nun yardımı olmadan bunu başarabilmesinin hiçbir şekilde mümkün olmadığını görür.

 

24) RABAŞ, Makale 13 (1989), “Çalışmada ‘Kem Gözlü Adamın Ekmeği’ Nedir?”

 

‘Kem gözlü adamın ekmeğini yemeyin’ yasağı, neden büyük bir yasaktır? Şöyle der, ‘İsrail, Mısır’a indiğinde, Mısırlıların ekmeğini tatmasaydı, Mısır’da sürgünde bırakılmazdı.’ ‘Sürgün’, İsrail halkının Yaradan’a ihsan etmek için çalışamadığı, ancak yalnızca kendileri için almak üzere çalıştıkları anlamına gelir. Buna, onların kontrolünden çıkamadıkları ve kendi için alma arzusu kişiye hükmettiğinde ‘Mısır’daki sürgün’ denir. Bu yüzden Zohar der ki, eğer Mısır’da sürgüne indiklerinde, yememeye -yani Mısırlıların yani kem gözlülerin haz aldığı şeylerden, alma arzusundan haz almamaya- özen göstermiş olsalardı, sürgünde onların kontrolü altına girmezlerdi. Bundan, kem gözlü adamın yasaklanmasının önemi, onun ekmeğinin tamamıyla almak için olmasından kaynaklanır ve bu Keduşa’dan tamamen ayrılmaya sebep olur. ‘Kem gözlü adamın ekmeğini yemeyin’ yasağı budur.

 

25) RABAŞ, Makale 22 (1989), “Neden Özellikle Pesah Gecesinde Dört Soru Sorulur?”

Kişi bilmelidir ki, bu düşüşler ona, yükseliş koşulunu nasıl takdir edeceğini öğrenmesi için verilmiştir. Fakat düşüş sırasında kişi, bundan hiçbir şey öğrenemez.

Ancak kişi yükseliş sırasında gerçek bir yargıya varır ve şöyle der: “Şimdi inanç koşulundayım ve bu, bana Yaradan’dan geldi. Aksi halde, derhal kendini-sevme koşuluna düşerdim.” Eğer kişi, bu hesapları yapmazsa ve onu yakınlaştırdığı için Yaradan’a şükretmezse, derhal atılır. Öyle görünüyor ki, bunu takdir etmediği sürece, kişinin, Yaradan’a yaklaşmaktan gerçek hazzı alması imkânsızdır, yukarıda söylediğimiz gibi, “Işığın üstünlüğü, karanlıktandır.”

Öyle anlaşılıyor ki, yaratılanların haz ve mutluluk alması ve hissetmesi için, bu düşüşler gereklidir. Bunlara “sürgün” denir ve bu aşamaya “Şehina (Kutsallık) sürgünde” ya da “Şehina tozun içinde” denir. Kişi, sadece bununla haz ve mutluluğu hissedecek Kelim’e (kaplar) sahip olabilir.

 

26) RABAŞ, Not 71, “Sürgünün Anlamı”

“İsrail sürgündeyken Şehina [Kutsallık] onlarla birliktedir.” Bu demektir ki, eğer kişi düşüş durumundaysa maneviyatı da düşüş durumundadır. “Bir Mitzva bir diğer Mitzva’ya neden olur,” kuralına göre, kişi neden düşüş durumuna gelir? Cevap: Sürgünde olduğunu hissetmesi ve sürgünden kurtulmak için merhamet dilemesi için ona yukarıdan bir düşüş verilir. Buna “kurtuluş” denir ve öncesinde orada sürgün yoksa kurtuluş da olamaz.

27) RABAŞ, Mektup 66

Sürgüne girmeden, Mısır’daki sürgünden çıkmak imkânsızdır. Ancak o zaman sürgünden çıktığımız söylenebilir.

Haggadah’ın yazarı bu konuda bize, başlangıçta babalarımızın puta tapanlar olduğunu yani onların putperestlerin yönetimi altında, sürgünde olduklarını ve ancak o zaman Yaradan’ın babalarımızı yakınlaştırdığını bilmemiz gerektiğini söyler. Şöyle ki, putperestlerin egemenliği altına alındıklarını hissetmeselerdi, Yaradan’ın onları yakınlaştırdığı söylenemezdi. Ancak kişi Yaradan’dan uzak olduğunda, Yaradan’ın onu yaklaştırdığı söylenebilir çünkü yokluk, her zaman varlıktan önce gelmelidir, zira yokluk Kli’dir [kap] ve varlık, yokluğu ve karanlığı dolduran ışıktır.

 

28) RABAŞ, Not 936, “Kurtuluş Zamanı”

Kişinin sürgünde olmadan önce sürgünden çıkmasının imkânsızdır. Kutsal Tora’nın ebedi olduğu ve her nesile uygulandığı da bilinmektedir. Ayrıca Haggadah’ta [Pesah Bayramı Hikayesi], “Her nesilde, kişi kendini sanki Mısır’dan çıkmış gibi görmeli” deriz. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz sürgünün anlamını ve her nesilde bu acı sürgünden çıkmak zorunda olmamızın ne anlama geldiğini bilmeliyiz.

29) RABAŞ, Makale 15, “Çalışmada ‘Bu Yerde Benim İçin Bir Mucize Yaratan’ Kutsaması Nedir?”

 “Mısır’da bir köle olduğunu hatırla.” diye yazılmıştır. Peki köle olmanın bu kadar kötü olduğunu kim söylüyor? Ne de olsa köle olmak isteyen insanlar var, söylendiği gibi köle, “Efendimi seviyorum” dedi. Mesele şu ki sürgün, kişinin sürgünde hissettiği acı ve ızdırabın derecesine göredir. O ölçüde, kurtuluştan mutlu olmak mümkündür. Bu, ışık ve Kli [kap] gibidir yani bir şeyden dolayı çektiğimiz ıstırap, eğer kendisini ıstıraptan kurtarırsa ışığı alabilen Kli’dir.

 

Mısır Klipa’sı

30) RABAŞ, Makale 16 (1985), “Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe”

 

Mısır’ın Klipa’sı (kabuk) genel bir Klipa’dır. Orası, Mısır’daki İsrail halkının ıslah etmesi gereken, Keduşa’nın kıvılcımlarının düştüğü yerdir. Bu nedenle, öncelikle onların yönetiminden çıkamadıkları için acı ve ızdırap olmalıdır, şöyle yazıldığı gibi: “Ve İsrail’in çocukları, çalışmaktan dolayı iç çektiler ve haykırdılar, onların haykırışları Tanrı’ya ulaştı. Ve Tanrı, onların inlemelerini duydu.”

 

31) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

 

Mısır’ın Klipa’sı [kabuk], herkesin yalnızca karşılığında almak için çalışabilmesiydi. Ama karşılıksız, sadece ihsan etmek anlamında, hiçbir eyleme izin vermez. Bu, Mısır’ın İsrail niteliğini kısıtlaması [sınırlaması] olarak kabul edilir.

 

32) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

 

Bilgelerimiz: ‘İsrail’in Roş (baş) olmasını engelleyen herkes’ dedi. Öyleyse, İsrail niteliğini kim kontrol edebilir? Yalnızca Roş olan kişi hükmeder. O zaman kişi, İsrail niteliğini engeller ve yalnızca kendisi için almak üzere, Hesed’e (merhamet) bağlanma olarak adlandırılan, Yaradan adına çalışmasına izin vermez. Buna, ‘Mısır’ın Klipa’sı’ denir.

 

33) RABAŞ, Şamati 86, ‘‘Ve Onlar Ambar Şehirler İnşa Ettiler.’’

Mevcut durumlarını -Klipot’un elinde olduklarını, acı içinde olduklarını ve orada sonsuza kadar kalacaklarından korktuklarını- görmeden önce, eğer kendilerinden kaynaklanan eksiklik ve zararı, Yaradan’a bağlanmalarını engelleyen tek şeyin bu olduğunu hissetmiyorlarsa, alma kaplarından Yaradan’ın yardımına ihtiyaçları olmaz. Bunun nedeni aksi takdirde, kişinin alma ve bilgi formunda çalışmaya daha çok saygı duyması ve inancın aşağı olarak kabul edilmesidir. Onlar, bilgiyi ve almayı tercih ederler, çünkü insanın dışsal aklının gerektirdiği şey budur.

Bu nedenle, onlara tüm çalışmalarının Mısır’ın Klipa’sına battığını ve Yaradan’a yakınlaşmada ilerlemediklerini hissetmeleri için sürgün verildi. Nihayetinde, mantık ötesi inanç olan aşağının çalışmasını üstlenmek ve ihsan etmeyi arzulamaktan başka bir seçenekleri olmadığını gördüler. Aksi taktirde, Sitra Ahra’nın (diğer taraf) hakimiyetinde olduklarını hissederler.

İbrani Adam Ve Mısırlı Adam

34) RABAŞ, Makale 17 (1991), “Çalışmada, ‘Onun Kalbini Sertleştirdiğim İçin’ Nedir?”

“Kardeşlerinin yanına gitti ve onların acılarını gördü ve Mısırlı bir adamın, kardeşlerinden biri olan İbrani bir adama vurduğunu gördü ve hiç kimsenin olmadığını gördü.”

Çalışmada, tam olarak kişi “Tora” denilen, Musa niteliğine sahip olduğu zaman, Mısırlı adamı yani kendisi için alma arzusunu görebilir ve bunu “insan,” denir der, “Tora,” denen güç ile onun, İbrani adama vurduğunu görür. Bu şöyledir, İbranicede “insan”, hayvanın yaptığını yapmayandır, yani insan hayvanın arzularını kullanmaz, yazıldığı üzere, “ve hiç kimsenin olmadığını gördü,” yani, kendi kendine ondan bir insan ortaya çıkmayacaktır. Çünkü bu kişi “sadık çoban” (tüm İsrail’in imanına çobanlık eden) niteliği olan Musa niteliğine sahiptir ve bu güç, kişiyi gerçeği görmeye uyandırır, kendi kendine “insan” niteliğini asla edinemez. “Ve kimsenin olmadığını gördü,” ayetin anlamı budur.  Bu, kişinin, Yaradan ile Dvekut’a ulaşabilmek için, Yaradan’dan, Yaradan inancını istemesine neden olur.

35) RABAŞ, Makale 13 (1989), “Çalışmada, ‘Kem Gözlü Adamın Ekmeği’ Nedir?”

Mısırlılar, İbranilerin yiyeceklerini hor gördüler, zira İbranilerin tüm ekmeği yani onların gıdaları, ihsan etmek içindi ve Mısırlılar için ekmeğin tamamının kem göz yani almak içindi. İbranilerin ekmeğinin ihsan etmek için olduğunu ve ihsan etmenin iğrenç ve değersiz olduğunu duyduklarında, zira onlar, kendi faydaları için almak için değil de ihsan etmek için çalışmalıdırlar, bu çalışmayı değersiz olarak kabul ederler ve bunda hiçbir tat almazlar.

Bu nedenle, Mısırlılar ihsan etmek için çalışmamız gerektiğini duyar duymaz, kendilerini alçaltmaları gerektiğini yani onların kişinin kendi menfaatini görmesi gerektiği ve kendi menfaati için hiçbir şey yapamayacakları emri altında olan bütün gerekçeleri hissetmeye başladılar.

Bundan dolayı, beden, Mısırlıların yönetimi altındayken, ihsan etmek için çalışmamız gerektiğine dair küçücük bir işaret, ipucu duyar duymaz bu çalışmayı derhal küçümser ve halen bunun fikriyle teslim olmayacaklarını ve İbranilerin ekmeğini yemeyeceklerini iddia ederler, onlar için bu ekmek, iğrenç bir şeydir çünkü bu ekmek, mantığa karşıdır.

Mısır Kralı Firavun

Firavun

36) RABAŞ, Makale 17 (1990), Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir?

Firavun insanın bedenindeki kötü eğilimdir.

37) RABAŞ, Not 923, “Ve O ‘İbrani Kadınları Doğurttuğunuzda’ dedi”

Kişi, Yaradan’ın yolunda yürümeye başladığında, Mısır Kralı Firavun, ihsan etmek için çalışanları tutmak için bedenlere hükmeden kraldır ki böylece bedenler direnecek ve tüm eylemleri Yaradan’ın rızası için olacak olan, arzulanan bütünlüğe ulaşamayacaklardır.

38) RABAŞ, Not 926, “Firavun’a Gel”

Firavun, “Parah [örtüsüz] baş” kelimelerinden gelir, ifşa anlamındadır.  Yani içindeki her şeyin ifşa olmasını isteyerek ya da o, Mısır kralı, kişiyi Yaradan uğruna bir şeyler yapmak istediğinde ızdıraba sürükleyerek, bedeni Mısır niteliğiyle yönetir, böylece o ifşa etmek istediğinde yani her şeyin onun aklına göre olacağı, aklının eylemleri yapmanın değerli olduğunu anlayacağı zaman, insanın çalışmasına izin verdiği anlamına gelir.

39) RABAŞ, Makale 22 (1990), “Amalek’i Yok Etmenin  Düzeni Nedir?”

Genel olarak Amalek’e “kötü eğilim” denir. Bununla birlikte, özellikle kötü eğilimin birçok adı vardır. Bilgelerimizin dediği üzere, (Masehet Sukkah, s. 52), “Kötü eğilimin yedi adı vardır: Kötü, Sünnetsiz, Saf Olmayan, Düşman, Engel, Kuzey Taşı. Mısır Kralı Firavun ve Amalek gibi başka isimleri de vardır. ”

40) RABAŞ, Not 936, “Kefaret Zamanı”

Baal HaSulam, Sitra Ahra’nın [diğer taraf] ve Klipa’nın [kabuk / deri] ve kötü eğilimin alma arzusundan başka bir şey olmadığını yorumlar ve bu hem akıl hem de kalp için geçerlidir. Yani, Mısır Kralı Firavun ve Firavun’un hizmetkârlarının hükmü, alma arzusunun organlar üzerindeki hükmüdür yani 248 organın tümü- alma arzusuna hizmet ettiğinde- “Firavun köleleri” olarak adlandırılır.

 

41) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

‘İsrail’, Yaşar-El (Yaradan’a doğru) yani her şey Yaradan için demektir.

Firavun’un yönetimi tam tersidir; yalnızca kendi iyiliği için çalışmaktır. Bu sebeple, Keduşa’nın bakış açısı, Yaradan adına yani ihsan etmek için çalışmamız gerektiği anlamına gelir. Bu anlayış, Mısır kralı Fivavun’un yönetimi altındadır, burada Mitzrayim’de (Mısır), Metzar-Yam’in (dar deniz) harfleri vardır ve ‘dar’ sözünün, Hasadim’in (merhamet) kıt olduğu anlamına geldiği bilinir. Bu, (İbranice’deki)  ‘kısık göz’ (kıskanç) ifadesi gibidir.

42) Baal HaSulam, Şamati, Makale 86, “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

 “Onların sürgünde olacağını, vb, kesin olarak bil.” Bu demektir ki, O, kötü bir insan, Mısır kralı Firavun, kötü eğilim olan bir Klipa (kabuk) hazırladı. Firavun kelimesinin harfleri, Oref (ense) kelimesinin harfleri gibidir; ARİ’nin yazdığı gibi (Pesah için Şaar HaKavanot), Firavun Oref, denizdeki darlık olarak kabul edilir. Alttakilere gelen bolluğu “Efendi kim ki, sesine itaat edeyim?” sorusuyla emer (Mısır’dan çıkış 5:2). Tam da bu soruyla, onlar Klipot’un (kaplar) ellerine düşerler.

43) Baal HaSulam, Mektup 10

Klipa’ya, Pe-Hey, Reyş-Ayin (Peh Ra’nın (kötü ağız) baş harfleri) kelimelerinden oluşan Firavun denir. Bu demektir ki, Mohin’deki Malhut’a Peh (ağız) denir, bu O’nun sözünden dönmeme kararı ve rızasıdır ve O’nun ağzından çıkan her şey yapılacaktır.

Mısır’daki sürgünde, hüküm, yukarıda bahsedilen kötü ağzın hükmüydü ve onlar kötülüğe geri döndüler. Bu nedenle, ilk dokuzdan, biraz üst aydınlanmayla ödüllendirilmiş olmalarına rağmen, “Keduşa’nın (kutsallık) Peh’inin” zıttı olan kötü ağız nedeniyle, bu Guf [beden] tarafından özümsenemezdi. Bu demektir ki, boynun arkası, Roş’dan (baş) aşağıya inen bereketi engelliyordu ve İsrail’e gelmeye başlayan tüm bereketi emdi. Bu sebeple, Firavun, Mısır’ın tüm çıkışlarına büyüler yerleştirdinden, hiçbir köle Mısır’dan kaçamadı.

44) RABAŞ, Makale 20 (1985), “Kalbini Katılaştıran”

Zohar’da şunu buluruz (Beshalach, madde 187): “Rabbi Yehuda der ki, ‘Rabbi Yitzsak dedi ki, ‘Firavun tüm büyücülerden daha akıllıydı… Onların tarafında, İsrail’in kurtuluşa sahip olacağını görmedi… Ve Firavun, Sitra Ahra’nın tüm güçlerini yöneten başka bir inanç bağı olduğunu düşünmedi. Bu sebeple kalbini katılaştırır.’”

Zohar’ın sözlerinden, Firavun’un mantık dahilinde anlamına geldiği, mantık ötesi bir inanç olmadığı sürece, otoritelerinden çıkabilmelerinin mantıksız göründüğü sonucu çıkar, zira bu güç dünyadaki tüm güçleri iptal eder.

Ve Mısır’a Yeni Bir Kral Doğdu

45) Baal HaSulam, Mektup 10

Mısır’daki sürgün ve kölelik şu sözlerle başlar, “Ve Mısır’da Yusuf’u bilmeyen yeni bir kral doğdu.” Bu demektir ki, bir önceki derecelerinden düştükleri için, şimdi her birinin aklında yeni bir yönetim belirdi. “Öğrenci sürgün edildiğinde, hocası da onla beraber sürgün edilir” demiştik. Nitekim, açıkçası onlar,  Yusuf’u bilmiyorlardı. Diğer bir deyişle, kalplerinde ona değer verdikleri ölçüde onu edindiler.

Dolayısıyla, Yusuf’un imgesini kendileri gibi tasvir ettiler. Bu nedenle Yusuf’u bilmediler ve kölelik başladı. Aksi takdirde erdemliler kesinlikle onları korur ve sürgün ya da kölelik onlara asla betimlenmezdi.

46) RABAŞ, Makale 17 (1990), “Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir?”

Kötü eğilim, doğar doğmaz insana geldiği için, “Günah kapıda çömelir”, yani doğar doğmaz kötü eğilim onunla birlikte ortaya çıkarken, iyi eğilim kişiye on üç yıl sonra gelir. Öyleyse neden, “yeni bir kral ortaya çıktı, ‘gerçekten de yeni’” diyor? Bunun yerine, kötü eğilim olan aptal yaşlı kralın, insanın içinde yeni bir şey olmadığını söylemeliyiz. Daha doğrusu, kişi doğar doğmaz oradadır, “Vahşi bir eşek sıpası, bir adam doğar” diye yazıldığı gibi.

47) RABAŞ, Makale 17 (1990), “Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir?”

O eski bir kral olduğuna göre “Ve yeni bir kral ortaya çıktı” nedir? Cevap; her seferinde onun hükümlerinin yenilenmesidir. Yani her seferinde kötü eğilim yeniden ortaya çıkar, çünkü “onun kalbini katılaştırdım.” Bundan çıkan sonuç şudur ki “Dostundan daha büyük olanın, eğilimi de ondan daha büyüktür.”

48) Herkes İçin Zohar, Şemot, “Ve Yeni Bir Kral Doğdu” Madde 88

“Ve Mısır’da yeni bir kral doğdu.” Kendi kendine ayağa kalktı. Alçak olanlar, krallığa layık olmasa da, servetin gücüyle yükseldi. Her şey böyledir, tıpkı krallığa layık olmayan ancak kendi başına yöneten ve zenginliğin gücüyle yükselen ve İsrail’i yok etmek isteyen Ahasuerus gibi. Firavun için de durum aynıdır. Kral olmaya layık değildi, ancak tek başına hüküm sürmek için yükseldi ve İsrail’i bu dünyadan yok etmek istedi, yazıldığı gibi, “Ve halkına dedi.” Ve aşağıda bir kral yükseldiğinde yani tayin edilen melek yükseldiğinde, aşağıdan bir kral yükselir.

 

Firavun’a Doğru Gel

49) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel – 2”

Şöyle yazılmıştır, “Firavun’a doğru gel, çünkü onun kalbini ve onun hizmetkârlarının kalplerini katılaştırdım, böylece Benim bu işaretlerimi onların ortasında gösterebilirim.”

“Neden Yaradan Firavun’un kalbini katılaştırdı?” Metin şöyle cevaplar, “Böylece Benim bu işaretlerimi onların ortasında gösterebilirim.” Ve yorum şöyledir, “Neden Yaradan insanın kalbini katılaştırdı ve kişi kötü eğilime karşı savaşını kendi başına kazanamaz?”

Cevap şudur, böylece insan Yaradan’a haykıracak ve bu sayede Kli’ye sahip olacaktır. Ve sonra Yaradan, Tora’nın harflerini onun, Kli’nin içine yerleştirebilecektir. Bu, Yaradan’ın kişiye yardım olarak verdiği ruhtur.

Bu, “Tora ve Yaradan birdir,” diye kabul edilir. “Benim işaretlerim”, Yaradan’ın isimlerinde olduğu gibi, Tora’nın harflerine işaret eder. Bu, “O’nun yarattıklarına iyilik yapmak”tır ki yaratılış düşüncesi, O’nun yarattıklarına iyilik yapmaktır. Bu, kişiye özellikle bir Kli’ye sahip olduğu zaman gelir ve bu Kli, kalbin katılaşması aracılığıyla gelir, çünkü o zaman kişinin yardım için Yaradan’a haykıracağı bir yer olur ve O, kişiye kutsal ruh ile yardım eder.

50) Baal HaSulam, Mektup  14

Bu Yaradan’ın Musa’ya ayetle verdiği şeydir, “Firavun’a gel,” yani gerçeğe tutun çünkü Şehina’nın ifşası ancak Firavuna yaklaşmakla mümkün olur. Bu sebeple O şöyle der, “Onun kalbini katılaştırdım” vb., “Ben’im işaretlerimi onun içine yerleştirdim.”

Daha önce açıkladığım gibi maneviyatta harfler yoktur. Maneviyattaki tüm çoğaltım bu dünyanın maddeselliğinden türetilen harflere dayanır, tıpkı “karanlığın yaratıcısı,” gibi. Burada ilave bir şey yenilik değil, karanlığın yaratımı, ışığın iyiliğini ifşa eden Merkava (yapı) vardır. Öyle görünüyor ki, Yaradan’ın Kendisi onun kalbini taşlaştırmıştır. Neden? Çünkü harflere ihtiyacım vardır.

51) RABAŞ, Makale  13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel – 2”

 

“Firavun’a doğru gel” yani ikimiz, birlikte. Diğer bir deyişle, kişi başlamalı ve sonra onu yenemediğini görmelidir. Musa’nın ona yaklaşmaktan korkmasıyla ima edilen şey budur. Ve sonra Yaradan şöyle der, “Bakın, Firavun, Ben sana karşıyım,” yani o zaman Yaradan’dan yardım gelir. Ve ne ile? Kutsal bir ruh ile.

 

52) RABAŞ, Not 926, “Firavun’a Doğru Gel”

 

“Gel” ve “Git” değil. “Gel”, “ikimiz birlikte” demektir, böylece kişi kötü eğilimine kendi başına boyun eğdirebileceğini düşünmesin. Tersine, şöyle yazıldığı gibi, “İnsanın eğilimi her gün onu alt eder. Yaradan’ın yardımı olmasaydı, üstesinden gelemezdi.” Bu nedenle kişi kötülüğünü yenemeyeceğini söylememeli, Yaradan’ın kendisine yardım edeceğine inanmalıdır. “Gel”in anlamı budur.

 

53) RABAŞ, Makale 17 (1990), “Çalışmada Arınmaya Gelen Kişinin Aldığı Yardım Nedir?”

 

“Gel” diye yazılmıştır, çünkü Musa, Mısır Firavunu’nu tek başına yenemezdi ama Yaradan ona karşı savaş açtı.

 

54) RABAŞ, Makale 17 (1990), “Çalışmada Arınmaya Gelen Kişinin Aldığı Yardım Nedir?”

 

Yaradan, “Benim, bir elçi değilim” dedi, peki Musa burada bize nasıl yardım ediyor? Neden “Firavun’a doğru gel” diye yazılmıştır? Bu, bir kişinin Yaradan’ın yolunda yürümeye başlaması ve gerçeğe ulaşması, yani Yaradan’a Dvekut [birleşme] ile ödüllendirilmesi gerektiği anlamına gelir. Daha sonra, yürüyüşte ilerlerse, kişi ilk yardımı alır -eksiklik hissini, neyin eksik olduğunu bilir. Sonrasında kendisinde sadece iki şeyin eksik olduğunu anlar: “akıl” ve “kalp”. Ve bununla birlikte, onlara sahip olmadığı için acı çekmeyi alır. Başka bir deyişle, buna ihtiyaç duyduğunu hisseder. O zaman kişi kendi başına çalışmıyorsa, ona sahip olamamanın ızdırabını çekiyor denilemez. Ancak bir şeye duyulan ihtiyaç, eğer kişi bir şeyi edinmek için çaba sarf etmişse, ona sahip olamamanın acısını çekecek kadar ona ihtiyaç duyar denebilir. “Firavun’a doğru gel” diye yazılmasının nedeni budur.

55) RABAŞ, Makale 19 (1985), “Firavun’a Doğru Gel – 1”

Bazen kişi ihsan etme çalışmasına başlar ve bedenine çalışmanın tüm amacının ihsan etme kaplarını edinmek olduğunu açıklar. Ancak bedenle olan tüm tartışmalarından sonra beden ona “Yaradan’ın yarattığı doğayı değiştiremezsin. Ve yaratılış ‘yokluktan var oluş’ olarak kabul edildiğinden, bu sadece alma arzusu formundadır, öyleyse ne cüretle Yaradan’ın yarattığı doğayı değiştirebileceğini söylersin?’

Bununla ilgili olarak, ‘Firavun’a doğru gel’ yani birlikte gideceğiz denmiştir. Seninle geleceğim, böylece doğanı değiştireceğim ve bütün isteğim, doğanı, alma arzusundan ihsan etme arzusuna değiştirmek için, benden yardım istemen, bilgelerimizin dediği gibi (Sukka, 52), ‘Kişinin eğilimi onu her gün yener ve Yaradan’ın yardımı olmadan, kişi bunun üstesinden gelemez’.

56) Baal HaSulam, Mektup 14

“Firavun’a doğru gel.” İfşa olan Şehina’dır  [Kutsallık], Zohar’da şöyle yazıldığı gibi, “ve bırakın kadının saçları dağılsın” Mesele şu ki, İsrailoğulları Mısır’ın kendilerini köleleştirdiğini ve Yaradan’a hizmet etmelerini engellediğini düşündükleri ölçüde, gerçekten Mısır’da sürgündedir. Bu nedenle, Kurtarıcı’nın tek işi, onlara burada başka bir gücün olmadığını, “Benim ve bir elçi değil” olduğunu, çünkü O’ndan başka güç olmadığını ifşa etmektir. Bu gerçekten kurtuluşun ışığıdır.

57) RABAŞ, Makale 19 (1985), “Firavun’a Doğru Gel – 1”

“Firavun’a doğru gel.” Bu kafa karıştırıcıdır. “Firavun’a doğru git” demesi gerekmez miydi? Zohar şöyle açıklar (Bo, madde 36), “Ama Musa’nın bir açık deniz canavarına, odaların içindeki odalara girmesine izin verdi. …Yaradan, Musa’nın korktuğunu görünce… Yaradan, ‘İşte, Mısır Kralı Firavun, nehirlerinin ortasında yatan büyük canavar sana karşıyım’ dedi. Yaradan, başka birine değil, ona karşı savaş açmak zorunda kaldı, ‘Benim, Efendiniz’ dediği gibi ve şöyle açıkladılar, ‘Benim, bir elçi değil’. ‘Gel’ demek, ikimiz birlikte demektir.

58) RABAŞ, Makale 17 (1990), “Çalışmada Arınmaya Gelen Kişinin  Aldığı Yardım Nedir?”

 

İnsanın gücü, maddeyi edinmek için değil, maddeyi edinmek üzere güçlü bir arzuya sahip olmak için çaba sarf etmek zorunda olmaktır. Dolayısıyla insanın çalışması, Yaradan’ın yardımına olan ihtiyacı edinmeyi gerektirir. Buna “tam bir arzu” denir. Başka bir deyişle, insanın çalışması maddenin elde edilmesine neden olması değil, maddeye olan eksikliğin ve ihtiyacın elde edilmesi ve neyin eksik olduğunu bilmesidir. Bunun için her seferinde daha eksik olduğunu ve Firavun’un yönetiminden çıkamayacağını görerek yukarıdan yardım alır. Bu yardıma “çünkü onun kalbini katılaştırdım” denir. Bundan, gerçek bir şeye gerçekten ihtiyaç duymak için kalbin katılaşması gerektiği sonucu çıkar.

 

59) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel – 2”

 

“Çünkü onun kalbini katılaştırdım” sözlerindeki kalbin katılaşması, dua için bir yer açmak içindir. Ve bu dua, ona saygı gösterilsin diye saygı isteyen etten ve kandan birine benzemez. Aksine, duanın amacı, kişinin bir Kli’ye, Yaradan’ın yardımı için bir gereksinime sahip olması içindir, çünkü Kli olmadan ışık yoktur. Ve kişi kendisine hiçbir şekilde yardım edemediğini gördüğünde, o zaman Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyar.

 

60) RABAŞ, Not 926, “Firavun’a Doğru Gel”

 

Kalbin katılaşması ancak insanın faydası içindir, çünkü bununla o, Tora’nın harfleriyle ödüllendirilecektir. İnsan bu esnada hissetmesi gerekenleri tam olarak hissetmese de, muhakemesini tamamladığında bunca zaman neler yaptığı bir anda kendisine gösterilir.

 

Baal HaSulam’ın bir zamanlar verdiği alegori gibi, bu sadece sıfırlar kazanan bir kişiye benzer. Kişi, her seferinde sadece sıfır kazandığını görür. İlk seferden sonra, bir sıfırı vardır. İkinci seferden sonra, iki sıfır ve üçüncüsünden sonra, birçok sıfır toplayana kadar üç sıfır. Ama çalışmasının sonunda bir tane bir kazanır. Böylece, yalnızca on olan bir ile bir sıfıra sahip olabilir veya bir milyona veya daha fazlasına sahip olabilir. Dolayısıyla her seferinde ona Tora’nın harflerinin eklenir. “Benim bu işaretlerimi onun içine yerleştireyim” sözünün anlamı budur.

 

61)  RABAŞ, Mektup 39

 

“Firavun’a doğru gel, çünkü ben onun kalbini katılaştırdım” âyetiyle ilgili insanların sorduğu soruları anlayın. Bu, Yaradan’ın onun kalbini katılaştırarak ona bu seçeneği vermediği anlamına mı geliyor? Açıkladıklarıma göre tam tersidir. Yaradan’ın kalbini katılaştırmasıyla kişi bir kez daha seçim yapabilir, çünkü Firavun, “Efendi erdemlidir ve ben ve halkım günakâr” dediğinde, bu, onun zaten bir liyakat derecesine mahkum olduğu anlamına gelir ve o tamamen iyidir ve yapacak başka bir şeyi yoktur. Bu nedenle, iyiliğine uygun olarak, bilgelerimizin dediği gibi, Yaradan kötü eğilimi arttırmak zorundaydı, “Dostundan yüce olanın arzusu da ondan büyüktür.” Bu nedenle, Yaradan kalbini katılaştırdığında, kişi bir kez daha seçim yapabilir.

 

62) RABAŞ, Makale 19 (1985), “Firavun’a Doğru Gel – 1”

 

Bunun için “Firavun’a doğru gel” yani birlikte gideceğiz denildi. Doğanı değiştirmek için seninle geleceğim ve tek istediğim, doğanı alma arzusundan ihsan etme arzusuna dönüştürmene yardım etmemi benden istemendir (Sukkah, 52), bilgelerimizin şöyle dediği gibi ‘Kişinin eğilimi onu her gün yener ve Yaradan’ın yardımı olmadan, kişi bunun üstesinden gelemez’.

Ancak, Yaradan’ın kişinin O’ndan talep etmesine neden ihtiyaç duyduğunu anlamalıyız. Bu ondan yardım talep edilmesinin onurunu arzu eden ve böylece de yardım ettiğini bilen,  et ve kan ile anlaşılabilir. Ama Yaradan’la ilgili olarak böyle bir şey nasıl söylenebilir? Ancak ‘Kli olmadan ışık yoktur’ kuralının anlamı, eğer arzusu yoksa birine dolum vermenin imkânsız olmasıdır. Bir şey için arzu olmadığı sürece, verirseniz, kişi bundan tat almaz. Bundan dolayı, kişi takdir edemez ve onun çalınmasını engelleyemez.

 

Yani çalışmanın önemini anlayan ve ondan alacak kişiler var. Bu yüzden kişi Yaradan’dan yardım istemelidir.

 

63) RABAŞ, Makale 17 (1991), “Çalışmada ‘Çünkü Kalbini Katılaştırdım’ Nedir?”

 

Kişi ihsan etmek, yani Yaradan ile Dvekut’a ulaşmak için çalışmak istediğinde, şu gerçeği görmelidir: Bu, insanın elinde değildir, çünkü bu, doğduğu doğayla çelişir. Ona ikinci bir doğayı ancak Yaratan verebilir, fakat bir eksiklik olmadan, dolumda gerçek bir tat olmaz. Dolayısıyla Yaradan, kişinin eksikliğini sonuna kadar hissetmesi için kalbinin katılaşmasını sağlar.

 

Bu, Yaradan’ın kalbini neden daha sonra yani daha önce değil de Yaradan için çalışmaya başladıktan sonra katılaştırdığını açıklamaktadır. Ayrıca, kalbin katılaşmasına neden ihtiyaç duydu? Başka bir nedenden dolayı, eğer kişi gerçek eksikliği hissetmezse, gerçek dolumu alamaz, çünkü Kli olmadan ışık da yoktur. Bundan, onu Yaradan’dan uzaklaştırmak için kalbin katılaşmasının, kişinin zararına olmadığı sonucu çıkar. Tersine, kalbin katılaşması kişiyi Yaradan ile Dvekut’a getirmek içindir.

 

64) RABAŞ, Makale 17 (1991), “Çalışmada ‘Çünkü Kalbini Katılaştırdım’ Nedir?”

 

Kişi şu anda hissettiği her şeyin, Yaradan’dan daha uzak olduğu hissiyatının, yukarıdan geldiğine inanmalıdır. Bu demektir ki, kişinin gerçek ihtiyacı keşfetmesi, yani Yaradan’ın yardımı olmadan kişinin kendisi için alma arzusunun kontrolünden çıkamayacağını hissetmesi için Yaradan kalbini katılaştırmıştır ve. ancak Yaradan’ın Kendisi ona yardım edebilir.

 

65) RABAŞ, Not 815, “Bo” [Gel]

 

Bir kişi her zaman seçim yapabilir, çünkü bir Mitzva’yı yerine getirmeden önce, birçok kötü eylemi olmasına rağmen, kötünün otoritesi iyinin otoritesinden daha büyük değildir. Kişi bir Mitzva’yı yerine getirirken ve erdem tarafına karar verdikten sonra, kötülüğü artar, yani kötü, iyi ile aynı ölçüde hükmedecek şekilde güçlendirilir. Bundan, o zaman da yarım ve yarım olduğu sonucu çıkar.

 

Böylece “Firavun’a doğru gel, çünkü ben onun kalbini katılaştırdım” âyetini anlamış oluruz. Firavun, “Efendi adildir” diyerek kendini erdem tarafına mahkum ettiğinde, o yüceydi. Bu nedenle, artık bir seçim yapamazdı. Bu yüzden, Yaradan’ın kalbini katılaştırması, yani kötülüğünü artırması gerekiyordu, çünkü ancak bu şekilde seçim için yeri olacaktı.

 

Dolayısıyla, kalbin katılaşmasıyla seçme yeteneğinin ondan alınmamıştır. Aksine, burada kendisine bir seçim yapma imkânı verilmiştir.

 

66) RABAŞ, Makale 19 (1985), “Firavuna Doğru Gel – 1”

‘Firavun’a doğru gel’ ifadesine dikkat etmeli ve olası en kötü koşullarda inançlı olmalı ve mücadeleden kaçmamalıyız. Aksine ister küçük, isterse büyük bir yardım olsun Yaradan’ın daima yardım edeceğine ve  vereceğine güvenmeliyiz.

Gerçekte, insanların geri kalanından daha kötü olduğu için, Yaradan’ın kendisine çok fazla yardım etmesine ihtiyacı olduğunu anlayan kişi, duasının cevaplanması için daha uygundur, şöyle yazıldığı gibi, ‘Yaradan, kalbi kırık olana yakındır ve ezilmiş ruhu kurtarır’.

Ve Firavun Yaklaştırdı

 

67) Herkes İçin Zohar, BeŞalah, “Ve Firavun Yaklaştırdı” 65-67

“Ve Firavun yaklaştırdı” demek, savaşmak için bütün ordusunu ve araçlarını yaklaştırması demektir. Aynı zamanda, Firavun’un İsrail’i tövbe etmeye yaklaştırdığını da öğreniyoruz. Bu nedenle “Ve Firavun yaklaştırdı” diye yazılmış “Ve Firavun yaklaştı” diye yazılmamıştır. […]

İsrail denize yaklaşıyordu ve önlerindeki denizin daha da fırtınalı hale geldiğini, dalgalarının yukarıya doğru düzleştiğini gördüler. Korkmuşlardı. Gözlerini kaldırdılar ve Firavun’u ve ordusunu, yayları ve okları gördüler ve dehşete kapıldılar. “Ve İsrail oğulları haykırdı.” İsrail’in gökteki babalarına yaklaşmasına kim neden oldu? Bu, Firavun’du, yazıldığı gibi, “Ve Firavun yaklaştırdı.”

68) Baal HaSulam, Şamati 86,  “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

“Yılan, başını eğip kuyruğuyla vurur.” Bu, bazen kişinin başını eğmek olan, mantık ötesi inancın yükünü kendi üzerine almasına izin verdiği ancak kuyruğuyla vurduğu anlamına gelir. Kuyruk, en sonunda almak için almak amacıyla başını eğen “son” olarak yorumlanabilir. Diğer bir deyişle, önce kişiye inancı üstlenmesi için izin verir ki, böylece daha sonra her şeyi kendi otoritesine alabilsin, çünkü Klipa (kabuk), Keduşa (kutsallık) dışında bolluğu almanın başka bir yolu olmadığını bilir.

69) Baal HaSulam, Şamati 86, “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

Firavun’un onları yaklaştırmasının anlamı budur. Daha sonra her şeyi kendi otoritesine almak üzere, İsrail’i kasten tövbeye getirdiği açıklanır. ARİ, bu nedenle aşağıdakilere inen tüm bolluğu Firavun’un emdiğini yazar. Bedenin başı olarak nitelendirilen Oref’ten ve boğazdan emer yani her şeyi alma kaplarına alır.

70) Baal HaSulam, Şamati 35, “Keduşa’nın Yaşam Gücüne Dair”

Kişi bir miktar ışık çekmişse ve Kelim’i (kaplar) ışığa uygun olacak kadar saf değilse, onu sürekli tutamaz yani Verenden gelen ışık gibi, onu ihsan etme kaplarında alamadığından, aydınlanma onu terk etmelidir.

O zaman bu aydınlanma, Sitra Ahra`nın eline düşer. Bu birkaç kez devam eder yani kişi önce çeker ve sonra ondan ayrılır.

Bu nedenle, Sitra Ahra denizindeki aydınlanmalar, kap dolana kadar artar. Bu, kişinin sarf edebileceği çabanın tam ölçüsüne ulaştıktan sonra, Sitra Ahra kendi otoritesi altına aldığı her şeyi kişiye geri verir anlamına gelir. “Zenginliği yuttu ve onları tekrar kusacak” sözlerinin anlamı budur.

71) Baal HaSulam, Şamati 35, “Keduşa’nın Yaşam Gücüne Dair”

Buradan Sitra Ahra’nın kendi otoritesi altına aldığı her şeyi, yalnızca emanet olarak yani insanın üzerinde kontrol sahibi olduğu sürece aldığı ortaya çıkar, Sitra Ahra’nın sahip olduğu kontrol, kişinin kendi alma kaplarını incelemesi ve onları Keduşa’ya (kutsallık) alması içindir.

Başka bir deyişle, eğer kişiyi bu şekilde kontrol etmemiş olsaydı, kişi çok daha azına razı olurdu. O zaman kişinin tüm alma kapları ayrı kalırdı ve kişi ruhunun köküne ait olan tüm Kelim’i (kaplar) asla bir araya getiremez, onları Keduşa’ya alamaz ve de kendisine ait olan ışığı yayamazdı.

Dolayısıyla, bu, kişi bir şeyi her çektiği ve düşüşü yaşadığında, yeniden başlaması, yeniden dikkatlice incelemesi gerektiğine dair bir ıslahtır. Kişinin geçmişten getirdiği şey, onu bir emanet olarak kendi otoritesinde tutan Sitra Ahra’ya düşer. Daha sonra kişi, tüm bu süre boyunca, onun kendisinden aldığı her şeyi geri alır.

72) Baal HaSulam, Şamati 204, “Çalışmanın Amacı- 2”

Sitra Ahra [diğer taraf] destek sağladığından, daha sonraları çalıştığımızda ve Keduşa’yı [kutsallık] genişlettiğimizde bile, yine de Sitra Ahra desteğini geri çektiğinde, dereceden düşeriz ve ardından Sitra Ahra onların genişlettiği tüm bolluğu alır. Bununla, Sitra Ahra kişiyi kontrol etme gücüne sahiptir, bu nedenle kişi onun isteklerini yerine getirmeye zorlanır. Ve kişinin kendisini daha üst dereceye yükseltmekten başka seçeneği yoktur.

Ardından süreç Tuma’a’nın [saf olmayan] kırk dokuz kapısı ile yeniden başlar, önceki gibi. Bu demektir ki, kişi kırk dokuzuncu kapıya kadar Keduşa’nın derecelerinde yürür. Ancak orada, kişi her seferinde Tuma’a’nın daha yüksek bir kapısına düşene kadar, Sitra Ahra’nın tüm canlılığı ve bolluğu almak için kontrolü vardır çünkü “Tanrı onları birbirine zıt yarattı.”

Kişi 49. kapıya geldiğinde, Yaradan gelip onu kurtarana dek artık kendisini yükseltemez. Ve sonra “Zenginliği yuttu ve onları tekrar kusacak; Yaradan onları karnından dışarı atacak.”

73) Baal HaSulam, Şamati 52, “Bir Günah Bir Mitzva’yı İptal Etmez”

Biri Kral, diğeri çok fakir olan iki arkadaş hakkında anlatılan bir kıssa duydum. Fakir olan, arkadaşının çok zengin bir kral olduğunu duymuştur. Bunun üzerine zavallı adam, içinde bulunduğu kötü durumu arkadaşına anlatmak için kralın yanına gitmiştir.

Kral, hazine bakanına bir mektup yazar ve iki saat içerisinde arkadaşının hazine odasından istediği kadar para alacağını söyler. Zavallı adam, hazine odasına küçük bir kutu ile gelir, içeri girer ve küçük kutuyu parayla doldurur.

Hazine odasından çıktıktan sonra, hazine bakanı fakirin elindeki kutuya vurur ve tüm parası yere saçılır. Bu durum tekrar tekrar böyle devam eder ve zavallı adam ağlamaya başlar: “Neden bana bunu yapıyorsun?” Sonunda, “Buradan, şu ana kadar aldığın tüm para sana ait ve sen hepsini alacaksın. Hazineden yeterince para alacak bir kabın olmadığı için, sana böyle bir oyun oynandı.” der.

Kalbini Katılaştıran 

 74) RABAŞ, Makale 20 (1985), Kalbini Katılaştıran 

Zohar’da (madde 186) şöyle yazılmıştır: “Rabbi Yitzak der ki, ‘Yaradan’ın önünde Firavun kadar kalbini katılaştıran başka birini bulamadık.’ Rabbi Yosi der ki, ‘Fakat Sihon ve Og da kalplerini katılaştırdı.’ Cevap verir, ‘Öyle değil. Onlar kalplerini Yaradan’a değil, İsrail’e karşı katılaştırdı, tıpkı Firavun’un O’na karşı kalbini katılaştırması gibi çünkü O’nun gücünü gördü ve tövbe etmedi.’”

75) RABAŞ, Makale 20 (1985), Kalbini Katılaştıran 

Böylece kalbini Yaradan’a karşı katılaştıran Firavun’un söylemi ile İsrail’e karşı kalplerini katılaştıran Sihon ve Og’un arasındaki farkı anlayabiliriz. Firavun der ki, “Sesine boyun eğeceğim Tanrı da kim?” demiştir yani tüm gücü, söylendiği gibi, ilk engel olan Yaradan’ın önemini azaltmaktı. Ancak Sihon ve Og, İsrail’e karşı kalplerini katılaştırdılar, bu da ikinci engele tekabül eden İsrail’in önemini azaltmak anlamına gelmektedir.

Buna karşı yani tüm bu argümanlara karşı, mantık ötesi inanç yolunda yürümekten, onların argümanlarını dikkate almamaktan ve Yaradan’a güvenmekten başka yol yoktur. Ki O, herkese yardım edebilir ve Yaradan’ın gücüne karşı koyabilecek hiçbir güç yoktur, bu yüzden yardım etmesi için Yaradan’a güvenmeliyiz.

76) RABAŞ, Makale 20 (1985), Kalbini Katılaştıran 

Dolayısıyla, görüyoruz ki, kişi önemli bir insan için ödül olmadan da çalışabilir. Bu nedenle, kişi ihsan etmek için Tora ve Mitzvot [emirler] ile meşgul olduğunda, Yaradan uğruna kendini sevmekten vazgeçebilir.

Peki, Yaradan çalışmasına engel olan kişi ne yapar ki bu yüzden kişi Yaradan yolunda yürüyemez? Tek bir şey yapar: Kişinin Yaradan’ın yüceliğini ve önemini tasvir etmesine izin vermez. Öyle anlaşılıyor ki, Sitra Ahra’nın [diğer tarafın] gücü Yaradan’ın karşısındadır. Yaradan ona der ki, “Senin güçlü olduğunu biliyorum yani iradesiz ve yumuşak-kalpli insanların aksine, ihtiraslarının üstesinden gelebilirsin. Sen güçlülerin en güçlüsüsün. Ancak gerçeğin yolunda yürümemenin sebebi, amacın, kendini onun için feshetmeni sağlaması adına, senin için o kadar önemli olmamasıdır.”

Zohar’ın Rabbi Yitzhak adına söylediği şey budur: “Yaradan’ın önünde Firavun kadar kalbini katılaştıran başka birini bulamadık.”

77) RABAŞ, Makale 20 (1985), Kalbini Katılaştıran 

Zohar’da (Beşalah, Madde 187) bunun gibiler rastlarız; “Rabbi Yehuda der ki, ‘Rabbi Yitzsak dedi ki, ‘Firavun, tüm büyücülerinden daha akıllıydı… Onların tarafında, İsrail’in kurtuluşa sahip olacağını görmedi… Ve Firavun, Sitra Ahra’nın tüm güçlerini yöneten başka bir inanç bağı olduğunu düşünmedi. Bu sebeple kalbini katılaştırdı.’” Zohar’ın sözlerinden, Firavun’un, mantık ötesi bir inanç olmadığı sürece, onların otoritelerinden çıkabilmelerinin mantıksız göründüğü anlamına geldiği sonucu çıkar, zira bu güç dünyadaki tüm güçleri iptal eder.

 

“Kim” Ve “Ne” Soruları

78) RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir?”

Onlar cennetin krallığını üstlerine almak zorunda kaldıkları zaman. “akıl” ve “kalp” olarak kabul edilen, “kim” ve “ne” sorularıyla onları yöneten, Mısır kralı Firavun’un  – “O’nun sesine itaat etmem gereken Efendi de kimdir?” ve “Bu iş senin için nedir?”- soruları yüzünden bunu yapamadıklarına pişman oldular

79) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

Musa, İsrail halkına gelip her birinin içindeki Firavun niteliğiyle yani kalplerindeki alma arzusuyla konuştu ve onlara, içlerindeki Firavun niteliğinin, içlerindeki İsrail niteliğine hükmetmemesini istediğini söyledi zira o bedenin iyiliği için değil, Yaradan için çalışmaya izin verecektir.  Ulusun içindeki Firavun, Musa’nın onlara -sadece Yaradan’ın iyiliği için çalışmak için- diye söylediğini işittiğinde, ihsan etmenin ve almamanın ne demek olduğunu anladılar ve çalışmaları derhal zayıfladı, zira beden tüm gücüyle herhangi bir Keduşa eylemi yapmasınlar diye direnç gösterdi.

Başka bir deyişle, artık Lo Lişma’da bile yapmak onlar için zorlaştı. Musa gelmeden önce çalışmak için güçleri vardı çünkü “Yaradan için”in ne anlama geldiğini hâlâ bilmiyorlardı. Fakat Musa gelip onlara hiçbir şey almadan ihsan etmenin ne anlama geldiğini açıkladığında, her birinin Firavun’u sorular sormaya başladı: 1) Yazıldığı gibi, Firavun, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kim?” diye sordu. 2) Sonra günahkarın sorusu geldi ve sordu, “Bu iş senin için nedir?”

80) RABAŞ, Not 572, “İki Emek”

Kişi, Yaradan rızası için çalışmak istediğinde, Torah ve Mitzvot’ta [emirlerde] çalışma sırası; kişinin kötü eğilimle savaşması ve onu yenmesi gerektiğidir.

Bu demektir ki, kendi çıkarları olduğunda emek vermek insanın doğasıdır. Fakat bu çalışmadan hiçbir çıkar elde edemeyeceğini görünce çalışamaz. Bunun yerine şikâyet eder ve “bu iş senin için ne ki,” diye yani bu çalışmayı yaparak ne kazanacaksın diye sorar.

Kişi bunun üstesinden geldiğinde ve doğaya karşı çalışmak ve Yaradan’a ihsan etmek istediğini söylediğinde, kötü eğilim farklı bir argümanla gelir ve kötü Firavun, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kimdir,” diye sorar. Başkalarının iyiliği için çalışmak, sadece diğerinin emeği aldığını bildiğim yerde mümkündür.

Bununla birlikte, kişi iki emeğe sahip olduğunda; 1) Doğanın üstesinden gelmeli ve doğaya karşı gitmeli ve kendi yararı için değil, başkalarının yararı için, Yaradan rızası için çalışmalıdır. 2) Yaradan’ın, onun emeğini aldığına inanmalıdır.

Bu iki soru, kötü olanın argümanındaki temel sorulardır.

81) RABAŞ, Not 920, “Tora Dört Oğula İlişkin Konuştu”

Kötü eğilim olduğunda, Tora için de bir ihtiyaç vardır. Bu nedenle, eğer kişi ödül ve cezaya inanırsa, bir ödüle sahip olduğu için Tora ve Mitzvot’u [emirleri] zaten uygulayabilir. Bu yüzden, kötü olanın “Bu çalışma senin için ne?” sorusunu sormaz. Kötülüğü olmadığında, Tora için bir ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla, “ona açıktır”.

Eğer kişinin ödül ve cezaya inandığı için Tora ve Mitzvot ile meşgul olduğunu görürseniz, o kapalıdır, yani onun kötülüğü kapalıdır, gizlenmiştir. Bu nedenle, onu ıslah etmek imkânsızdır çünkü kişi sadece gördüklerini ıslah eder. Bu nedenle, o zaman kişiye ödül almamak için çalışması öğretilir.

Ardından kötü olan gelir ve “Bu çalışma senin için nedir?” diye sorar. Yani, “Yaradan için herhangi bir ödül olmadan çalışırsak neye sahip olacağız? Bu bizim doğamıza aykırıdır! Biz, kendimizi memnun etme doğasıyla doğduk ve karşılığında hiçbir şey olmadan başkalarını memnun etme doğasıyla değil” O zaman, kişi Tora’ya ihtiyaç duyar ve sonra şöyle söylenebilir: “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım.”

82) RABAŞ, Mektup 3

Bilmeliyiz ki, kişi Tora ve Mitzvot’u, Lişma çizgisinde yerine getirmeye başladığında yani Mısır kralının sürekli olarak, “Sesine itaat edeceğim, Yaradan kim?” dediği, “Mısır” denilen bir zorluk içinde olduğunu hisseder. Bu aklın zorlandığı, düşüncelerinin aklını hırpaladığı Zivugim de Hakaa ile başladığı yerdir. Bazen insan tüm bu yabancı düşüncelerin sadece “toprağın çıplaklığını görmeye” yani bacalardan bakmaya gelen casuslar olduğunu düşünür ve bu düşüncelerle Yaradan çalışması arasında bir bağ yoktur. Başka zaman şöyle düşünür, “Biz dürüstüz, tek bir babanın oğullarıyız” yani tüm düşüncelerimiz yalnızca Yaradan’a tutunmak içindir ve “Mısır’da sürgün” denilen “Sesine itaat edeceğim Yaradan kim?” ve “Bu çalışma senin için ne?” düşüncelerine galip geldik ve güçlendik.

83) RABAŞ, Makale 22 (1989), “Neden Özellikle Pesah Gecesi Dört Soru Sorulur?”

Mantık dahilinde gitmek istemeyen kişi, “bilgi ağacının günahı” olarak adlandırılır. Bu günah, iki yolda, ondan uzanan iki soruda ortaya çıkar: 1) “Sözüne itaat etmek zorunda olduğum Efendi de kim?” diye soran Firavun ’un sorusu, yani kişinin, mantığa ters düşen bir şeye inanmasının zor olması. Ve bundan başka bir şey, ikinci bir soru uzanır, “Neden insan, kendisi için değil de Yaradan için çalışmalıdır?” Diğer bir deyişle kişi, şunu sorar, “Kendi menfaatim için değil de Yaradan için çalışmakla ne kazanacağım?”

84) RABAŞ, Makale 40 (1990), “Çalışmada, ‘Çünkü Siz Tüm Halkların En Küçüğüsünüz’ Nedir?”

Çalışmada tat hissetmedikleri zaman, günahkâr gelir ve “Senin için bu çalışma nedir?” anlamına gelen “Ne” sorusunu sorar, bu aşağılık çalışmada özellikle çalışmak istemen nedendir? Günahkâr olan, “Bu çalışma senin için nedir?” diye sorar, zira o zaman onlar, çalışmalarının tamamen ihsan etmek olduğundan emindiler ve alma arzusunun bunda bir payı yoktu.

85) Baal HaSulam, Şamati 86, “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

Firavun, Oref, denizdeki darlık olarak kabul edilir. Alttakilere gelen bolluğu “Efendi kim ki, sesine itaat edeyim?” sorusuyla emer (Mısır’dan çıkış 5:2). Tam da bu soruyla, onlar Klipot’un (kaplar) ellerine düşerler.

86) RABAŞ, Not 877, “Üç Dua – 2”

Kişi hakikatin yolunda yürümek istediğinden, beden onun için hakikat yolunda yani Lişma’da çalışmadığı zamandan daha fazla taviz vermeyi, kesinlikle kabul edecektir.

Ancak gerçek tam tersidir. Tam olarak Lişma yolunda yürümek istediğimizde, beden direnmeye başlar. O zaman, tamamen itirazlara başlar yani Mısır Kralı Firavun’un itirazı yani “Sesine itaat etmem gereken Efendi kimdir?” itirazı ile ve “Bu çalışma senin için nedir” diyen kötünün itirazı. O zaman, çalışma ağırlaşır ve kişi her seferinde daha fazla takviyeye ihtiyaç duyar.

Pithom Ve Rameses – Arei Miskenot [Izdırap Şehirleri]

  •         Izdırap Şehirleri
  •         Ağır Çalışma
  •         Kadının Çalışmasına Göre Erkeğin Çalışması
  •         Harç ve Tuğla
  •         Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin

 

Izdırap Şehirleri

87) RABAŞ, Makale 41 (1990), “Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?”

Yazıldığı gibi (Çıkış 1:11), “Ve Firavun için, ızdırap şehirlerini, Pithom ve Rameses’i inşa ettiler.” Baal HaSulam, bunu şöyle yorumlar; Yaradan uğruna çalışmak istediklerinde ve Mısırlıların kontrolünün üstesinden geldiklerinde, bu Rameses anlamına gelir, yani Ra’am [gök gürültüsü] ve Sus [at] bir at gibi büyük bir güçle, kendini sevmenin üstesinden gelirler. Kendilerini sevme yönetiminden çoktan çıktıklarını düşündüler, ancak sonra Pi-Tehom’a [uçurumun ağzına] geldiler, yani inşa ettikleri tüm binalar çöktü ve uçurumda yutuldu ve çalışmalarından hiçbir kalıntı kalmadı. Buna “Pithom” denir.

Başka bir deyişle, her seferinde “Pithom ve Rameses” tarzında çalışmaları vardı yani her gün yeniden çalışmak zorundaydılar. Bu demektir ki, her gün sanki bugün maneviyat çalışmaya başladıklarını ve şimdiye kadar hiç bu çalışmayla meşgul olmadıklarını hissettiler. Kendilerine şu ana kadar yaptıkları çalışma ve emek nerede kayboldu diye sordular. Ama ne cevap vereceklerini bilemediler. Söylendiği gibi, hepsi battı ve hepsini yer yuttu.

88) Baal HaSulam, Şamati 86, “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

İnancı kabul etmek istemediğimiz zaman bulunduğumuz durumdan düştüğümüzü görürüz. Ve sürekli yükselir ve düşeriz; sonunda inançtan başka sarılacak hiçbir niyetimiz kalmayana kadar. Bunlar inancı edinelim diyedir ve “Ve onlar Firavun için Arei Miskenot inşa ettiler” budur.

İnancı kabul etmek istemediğimizde, mevcut seviyemizden düşeriz. İnancı kalıcı kılmaktan başka bir seçeneğimiz olmadığına kesin olarak karar verene kadar her seferinde yükselir ve düşeriz. Bu, inancı almak içindir ve ‘Ve onlar Arei Miskenot inşa ettiler’ (İsrail için), Firavun için.

89) Baal HaSulam, Şamati 86, “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

“Ve onlar Arei Miskenot’u inşa ettiler.” ifadesinin anlamı budur yani bu, İsrail içindir. Diğer bir deyişle, sürgün esnasındaki tüm çalışmaları Firavun’un gözetimi altındaydı ve Miskena “fakir” anlamına geldiğinden, İsrail fakir kaldı.

Ayrıca, Sakana (tehlike) kelimesinden türeyen Miskenot kelimesini yorumlamalıyız; bu demektir ki, hayatlarının sonuna kadar bu durumda kalma tehlikesiyle karşı karşıyaydılar. Ancak, Firavun’a göre İsrail’in çalışması, çok güzel şehirler anlamına gelen Pithom ve Ramses’ti.

Böylelikle “Ve onlar Arei Miskenot inşa ettiler.” (İsrail için) ve Firavun için ise Pithom ve Ramses’i. Bunun nedeni, İsrail’in tüm çalışmasının Klipot’a düşmesi ve çalışmalarında bereket görmemeleridir.

İnanç ve ihsan etmek içindeki çalışmalarında galip geldiklerinde, bereket gördüler. Bilmeye ve almaya düştükleri anda, Firavun’un Klipa’sının eline düştüler. Nihayetinde, çalışmalarının sadece mantık ötesi inanç ve ihsan etme yönünde olması gerektiğine dair kesin bir karara vardılar.

90) RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”

Kişi, Yaradan çalışmasında ilerlemeye başladığında ve bütün eylemlerinin ihsan etmek için olmasını istediğinde, galip gelemeyeceğini anlar. O zaman, kişi, Yaradan’dan kendisine yardım etmesini ister, bilgelerimizin dediği gibi “Arınmaya gelene yardım edilir” ve Kutsal Zohar sorar, “Nasıl yardım edilir? Kutsal ruh ile”.

Gerçekten de, Pithom ve Ramesses’i inşa etmeleri hakkında söylediği gibi, çalışmada üstesinden geldikleri her şey toprağa battı. Yani inşa ettikleri her şey, uçuruma düştüğünden ve kendilerini çalışmaya hiç başlamamış gibi gördüklerinden, her gün çalışmalarına yeniden başlamak zorunda kaldılar. Çünkü çalışmayla ilgili olarak, Tora’nın hiçbir sözünü hatırlamıyorlardı ve her daim kendileriyle ilgili, “Çalışmamız, çalışmada sarf ettiğimiz çaba nerede? Nereye gitti?” diye düşünüyorlardı.

91) RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”

Firavun’un Klipa’sının, Yaradan’a hizmet etmekle hiç meşgul olmadıklarını, amaçlarının bütünlüğe ulaşmak olduğunu ve ne istediklerini bildiklerini hissetmedikleri bir noktaya kadar, tüm çalışmalarını nasıl yuttuğunu anlamaları daha da zordu. Aniden, her şeyi unuttukları bir duruma geldiler ve içlerinde çalışmalarından hiçbir Reşimot [hatıra] kalmadı.

Bütün bunlar kasıtlıydı. Yaradan bu amaç için, onları sürekli başlangıç safhasında tutacak şekilde bir Klipa hazırladı. Bütün başlangıçların zor olduğu bilinmektedir, bu yüzden de Yaradan’dan kendilerine yardım etmesini istemek zorunda kalırlar, yukarıda söylendiği gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir” ve kutsal Zohar’ın dediği gibi, her seferinde yukarıdan gelen bir güç olan “kutsal bir ruh” alırlar, yani her seferinde ruha eklemeler alırlar.

Bu büyük bir miktarda birikir, bilindiği gibi, “Cennet’ten verilen şey, geri alınmaz” (Hulin 60).

92) RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”

Ancak yukarıdan alınan her aydınlanma, o an için ayrılmış olsa da, sonunda, kişi harcaması gereken çabanın miktarını tamamladığında, “Yapabilmek için, gücünün yettiği her şeyi yap” ifadesinde olduğu gibi, her şeyi aynı anda ve her şeyi birer birer alır. Kişi, hepsinin Klipot’a gittiğini ancak daha sonra her şeyi geri alacağını düşünür.

93) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel -2”

Bilgelerimizin dediği gibi (Sutah s 11), “Pithom ve Ramses. Rav ve Shmuel, biri onun adının Pithom olduğunu söyledi. Ve, neden onun adı Ramses idi? Çünkü onun başı önce Mitroses’dir [kıymıklar].” RAŞİ şöyle yorumlar, “Onların inşa ettikleri, parçalara ayrılır ve düşer. Onlar tekrar inşa eder ve o tekrar düşer. Ve biri dedi ki, ‘Onun adı Ramses. Ve neden onun adı Pithom idi? Çünkü ilk olan ilktir, o, Pi Tehom (uçurum ağzı) tarafından yutuldu.’”

Dolayısıyla gerçekler açısından, Rav ve Shmuel arasında hiçbir ihtilafın olmadığını, sadece yorum açısından ihtilaf olduğunu görürüz. Gerçek şuydu ki, inşa ettikleri her şey düşecekti. Bu demektir ki çalışmada, kendileri için bir yapı inşa ettikleri her seferinde, Mısırlılar yani Mısırlıların yabancı düşünceleri geldi ve onların bütün çalışmalarını harap etti. Diğer bir deyişle, üstesinden gelmek ve kutsallık çalışmasına hizmet etmek için yaptıkları bütün çalışmalar, yer altında kaldı. Bu nedenle, her gün yeniden başlamak zorunda kaldılar.

Ağır Çalışma

94) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı” 

Şimdi şu yazılanları yorumlayabiliriz (Exodus): ‘’Ve Mısırlılar İsrail BaPereh’i (ağır çalışmayla) köleleştirdi.’’ Bilgelerimiz bePeh Rah (yumuşak bir ağızla) dediler. Yaradan çalışmasında ‘‘yumuşak ağz”ın ne anlama geldiğini anlamalıyız.

Yukarıda söylendiği gibi Mısırlılar onların düşüncelerine ve arzularına hitap ettiler ve: “Yaradan’a hizmet etmeliyiz; ama yalnız almak için hizmet etmeliyiz.’’ dediler. Buna ‘‘yumuşak ağız’’ denir. Şöyle ki beden almak niyetiyle kutsal çalışmayı yapmayı daha fazla kabul eder ve ihsan etmeyi hedeflemeye gerek yoktur.

Dolayısıyla bu sözlerle İsrail’in cennetin krallığının yükünü üstlenirken, zorlu bir çalışmaya sahip olmasına neden oldular. Bu nedenle İsrail’deki herkes ihsan etmek için yapılan kutsal çalışmanın çok zor olduğunu söyledi.

95) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Bu nedenle Mısırlılar onlara almak için yapılan çalışmanın daha iyi olduğuna, bu şekilde her gün iyi işlerde ilerlediklerini göreceklerine dair düşünceler aşıladılar. Ancak İsrail formundaki çalışmada, kendileri için bunun zor olduğunu gördüler. Ve bunun kanıtı da çalışmada hiçbir ilerleme görememeleridir.

Dolayısıyla ‘‘yumuşak ağız’’, İsrail’e kendi yollarını izlerlerse çalışmanın daha kolay olacağını düşündürdükleri anlamına gelir. Buna ‘’yumuşak’’ denir, bu da kutsal çalışmada ilerlemenin daha kolay olduğu anlamına gelir.

Mısırlılar bu şikayetlerle, onların hayatını ağır bir çalışmayla acı hale getirdiler çünkü İsrail’e daima, İsrail’in yaptığı çalışmanın “ağır çalışma’’ olarak adlandırıldığını ve bunun onlara göre olmadığını açıklıyorlardı.

96) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel -2”

Ancak, ağır çalışmayı hepsi Pericha (kırılgan) yani bedenin kırılması olarak yorumlar. Ve bu işe “Bedeni ve beli kıran iş” adını verecek kadar zor olmasının nedeni, erkeklerin işini kadınların işiyle ve kadınların işini de erkeklerin işiyle değiştirmeleriydi. Bu onların ağır çalışmasına neden oldu.

Ve yine de neden Mısırlıların görüşlerini dinlediler? Çünkü onlar İsrail’le Peh Rach (yumuşak dil) ile konuştular yani Mısırlıların düşünceleri, İsrail’e yumuşak bir dille geldi. Bu demektir ki, onlara yapmalarını söyledikleri her şey, Tanrı korusun, onları Yaradan’a hizmet etmekten döndürmek için değildi. Aksine, Yaradan’ın yollarında başarıyla yürümeleri için onlara rehberlik etmek istediler, böylece beyhude yere zaman harcamayacaklardı yani kutsallık çalışmasında hiçbir ilerleme görmeyeceklerdi. Ve onlarla yumuşak bir dille konuşulduğu için, onların bu düşüncelerin üstesinden gelmeleri zordu.

97) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel -2”

Ayrıca, kutsallık çalışmasındaki ağır çalışma meselesini de anlamalıyız. İki muhakeme yapmalıyız:

  1. Ortada olan bir şeyle ilgili bunda bir yanlışlık var denemeyeceğinden, kişinin görebildiği ve hata yaptığını ya da kendisini aldattığını söyleyemediği eyleme “ifşa olmuş kısım” denir. Bu böyledir çünkü Mitzvot eylemi ve Tora çalışması ile kişi görür ve başkaları da onun Tora ve Mitzvot eylemlerini yerine getirip getirmediğini görebilir.
  2. Niyet. Başkaları kişinin eylemlerinin arkasındaki niyeti göremediğinden, buna “gizli kısım” denir. Niyet hakkında yanılmak ve kendini yanıltmak mümkün olduğundan, kişi eylemdeki niyeti göremez çünkü sadece “ifşa olmuş kısım” denen görünür şeylerde herkes gerçeği görebilir. Fakat kalpteki niyet ya da zihindeki düşünceler söz konusu olduğunda, kişi kendine güvenemez. Dolayısıyla bu kendisinden de başkalarından da gizlenmiştir.

Kadının Çalışmasına Göre Erkeğin Çalışması

98) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel -2”

“Ve erkek çalışmasıyla kadın çalışması” demek, o insanların üstesinden gelecek güce sahip olmadıkları anlamına gelir.  Daha ziyade, “Onlar bir kadın kadar güçsüzler” yani onlar Tora ve Mitzvot’u yerine getirmekte güçsüzdüler ve “sadece eylemde” denen ifşa olmuş formda bile Mitzvot’u izlema ve yerine getirme gücüne sahip değillerdi. Ve üstesinden gelme çalışmasının tümü, niyette değil, sadece eylemdeydi.

Mısırlılar onlara geldiler ve onların şöyle düşünmelerini sağladılar, “Sizin kutsal çalışmanızı kesmek istemiyoruz. Aksine, sizin Yaradan’ın gerçek hizmetkârları olmanızı istiyoruz. Diğer bir deyişle, kutsallık çalışmasında hizmet etmeyi dilediğinizi görüyoruz, dolayısıyla en önemli şeyin eylem olmadığını, niyet olduğunu size tavsiye ediyoruz.

99) RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel -2”

Şimdi “erkeklerin çalışmasını kadınların çalışmasıyla değiştirmek” denen, ağır çalışmanın ne demek olduğunu yorumlayabiliriz. “Erkeklerin çalışması” demek, o kişinin, zaten bir Gever (erkek) olduğu, kötülüğünü yenebileceği (LeHitgaber) ve eylem halinde Tora ve Mitzvot ile meşgul olabileceği anlamına gelir. Dolayısıyla, kişiye zaten “insan”, yani savaş adamı denildiğinde, kötülüğüyle eylem halinde savaşabilen kişi ne yapmalıdır? Şimdi onun için ikinci muhakemede yani amaç olan gizlilikteki çalışmasına başlama zamanı gelmiştir. Diğer bir deyişle, bundan sonra, kişi tüm eylemlerini kendi çıkarı için değil, Yaradan’a memnuniyet vermek üzere yönlendirmeye çalışmalıdır.

Ve Mısırlılar, onun, yönetimlerinden çıkabilen ve kutsallığa girebilen bir erkek olduğunu gördükleri zaman ne yaptılar? Onların çalışmalarını değiş tokuş yaptılar ve onlara kadınların çalışmasını verdiler. Bu, onların tüm çalışmasının, kadınların çalışması olduğu anlamına gelir, yani Mısırlılar onları şöyle düşünür hale getirdi, “Kimin niyete ihtiyacı var ki? Geçerli olan eylemdir.”

Harç ve Tuğla

100) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Ve harç ve tuğlayla, ağır çalışmayla onların hayatlarını acı hale getirdiler… “Homer (harç) ile” demek, Mısırlıların İsrail’e ihsan etmenin Humra’sını (şiddet, ağırlık) açıkladıkları, oysa Mısır çalışmasında onların daima beyaz olacakları, yani çalışmada hiçbir karanlık hissetmeyecekleri ve bedenin bu çalışmayı kabul edeceği anlamına gelir. Buna “Levenim” (tuğlalar) denir yani Mısır’ın çalışması her zaman Levanim [beyaz] olarak kabul edilir, herhangi bir leke veya kir olmadan, onlar her zaman mükemmel olacaklardır.  Bununla, İsrail’in Yaradan çalışmasını gerçekten zor hale getirdiler.

Başka bir deyişle Mısırlılar’dan gelen ağır çalışma, onlara her zaman ihsan etme çalışmasındaki Homer’i (şiddet, ağırlık) ve bu çalışmada var olan Levanim’i (beyazlığı)  ve Mısırlılar’ın korkusunu anlatır.

İsrail’in başarısızlığı Efendi’den korkan kişiden gelir denmiştir. Bu demektir ki bundan onlara tarladaki yani üzerlerine almak istedikleri; ancak alamadıkları cennet krallığındaki zorlu çalışma uzanır.

101) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

“Ve onların hayatlarını acı hale getirdiler’’ ifadesi, onların ihsan etmek için Hayatların Hayatı ile Dvekut’u (bütünleşme) sağlayacak çalışmalarına izin vermediler anlamına gelir. Bunun yerine Mısır Klipa’sı (kabuk) ve Firavun, İsrail’in çocuklarını Mısırlılar’ın arzusuna karşı bir şey yapamasınlar diye kendine-sevginin yönetimiyle kontrol ettiler. Bu, sürgündü. Bu sürgünden çıkmak istediler ama çıkamadılar.

102) RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nelerdir?”

Kişi Lişma çalışmasına girmeye başladığında. O zaman Mısır’a sürgüne gitmeye başlar ve beden kişiye ihanet etmeye başlar ve mantık dâhilinde cevaplanamayacak her türlü soruyu sorarak, bu çalışmayı yapmasına izin vermez, ancak kişi mantık ötesinde, her zaman bunun üstesinden gelemez. O zaman kişi, yükseliş ve düşüşler hissetmeye başlar, zira her seferinde, yukarıdan ona, kendi iyiliği için değil de, ihsan etmek için çalışmanın ne olduğu gösterilir. Her insan bunu anlar, yukarıdan geldiğinde, ona anlayış verildiğinde bunun hissiyatına gelir. Bu, sürgünün esaretinin zorluklarını hissettiklerinde, “harç ve tuğla” ile çalışmaya başlandığı zamandır.

 

103) RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nelerdir?”

İki çizgi üzerinde yani sağ çizgide de yürümeliyiz. Bu, kişinin neyin eksik olduğunu görmesine izin verdiği için, Yaradan’a şükretmesi gerektiği anlamına gelir. Başka bir deyişle, acısının Yaradan’ın sevgisinden uzak olmasından, bunun dert ve acısından kaynaklanıyor olmasından kaynaklanmaktadır, diğer insanlara ise Yaradan bu acıyı vermemiştir, onların sıkıntıları ve ızdırapları, kendini-sevmekle ilgili maddi ihtiyaçlarını karşılayamamaktan kaynaklanmaktadır, yani hayvan seviyesindedirler ve kendisi için almaktan başka hiçbir şey bilmezler. Bunun için Yaradan’a sevinç ve minnettarlık içindeydiler.

Ancak, sol çizgi sağ çizgiyi iptal ettiği için, bu zor bir çalışmadır. Bu nedenle, onu yeniden inşa etmek için her zaman yeni bir çalışma vardır. “Ve harçla ve tuğlayla, ağır çalışmayla onların hayatlarını acı hale getirdiler” sözlerinin anlamı budur. Çalışmaları, durumlarının ciddiyetini gördüklerinde, Yaradan’ın sevgisinden ne kadar uzak olduklarını gördüklerinde sol çizgide olduğu anlamına gelen Homer [harç] ileydi. Daha sonra, sağ çizgideki çalışma, Yaradan onlara içinde bulundukları durumla ilgili gerçeği gösterdiği için sevinç içinde olmaktır. Buna Levenim [tuğlalar] denir.

 

Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin

104) RABAŞ, Not 524, “Çalışmada, ‘O Maror’u [acı ot] yuttu, çıkmayacak’ nedir?”

“Ağır çalışma”, kişisel çıkarların üstesinden gelmenin ve çıkmanın zor olduğu ve kişinin yalnızca kendi çıkarları için çalışmak istediği anlamına gelir. Buna, “ihsan etme çalışması senin için nedir? Bundan ne kazanacaksın?” diye soran “kötü” denir. Ancak bilinmektedir ki “Yaşamlarında, kötüye ‘ölü’ denir.”

Sonuç olarak, kişi kendi iyiliği için çalışmanın acılığını tattığında, zor çalışmaya Maror denir.

105) RABAŞ, Makale 23 (1989), “Çalışmada, ‘Kişi Acı Otu Yutarsa, Çıkmayacak’ Ne Demektir?”

Ağır çalışma, İsrail halkının, “kendini-sevme” denen, Mısırlıların kontrolünden çıkmayı istemesiydi, ihsan etmek için bir şeyler yapmanın üstesinden geldiklerinde, derhal Mısırlıların düşünceleri onlara geldi ve kötü adamın sorusunu sordu: “Bu çalışma senin için nedir?” Yaradan’ın rızası için çalışmak. Her galibiyetlerinde, Mısırlıların soruları hemen onlara geldi. Buna “ağır çalışma” denir, Mısırlılar onların hayatlarını acılaştırdığı için onların kontrollerinden çıkmaları zordu.

 

106) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Kişi, Yaradan rızası için çalışmayı üstlenmesi gerektiğinde, bu işi aşağı olarak kabul eder, zira bunda önemin tadını bulamaz. Buna göre, önemli olmayan bir şey olan Malhut’un tozun içinde olması, bunu ağır bir çalışma haline getirmiştir.

107) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Malhut, Klipot’un [kabuklar] yönetimi altında sürgündeyken, onlar Malhut’u önemsiz bir toz olarak görürler. Malhut, kişinin Kral ile birlikte yaşarken hissetmesi gerektiği gibi mutluluk veremediğinde, bu “maneviyat eksikliği” olarak adlandırılır. Buradan “maneviyat eksikliği ve ağır çalışma”nın birbirine bağlı olduğu sonucu çıkar. Bu demektir ki, eğer Malhut tozun içinde ve önemsiz ise, bu ağır bir çalışmaya neden olur çünkü tatsız bir şeyin, insanın üstesinden gelip çalıştığı her an, bu üstesinden gelme çok zordur ve kişi her zaman üstesinden gelemez.

108) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

“Ve İsrail’in çocukları bu çalışma nedeniyle iç çektiler” ifadesinde kastedilen çalışma nedir? Bu, Yaradan çalışmasından anlamına gelir. Buna “ağır çalışma” denir, zira onlar için ihsan etmek üzere çalışmak zordu çünkü Mısırlılar ve Mısır Kralı Firavun onlara kendi düşüncelerini ve arzularını yerleştirmişlerdi.

Başka bir deyişle Mısır Klipa’sı öncelikle kendine-sevgi olduğundan, Mısırlılar İsrail halkına hükmettiler, böylece İsrail halkı da onların ‘’kendine-sevgi’’ denen yolunda yürüyecekti. İsrail’in, bu düşüncelerin üstesinden gelmesi zordu. “Ve İsrail’in çocukları çalışma yüzünden iç çektiler.” diye yazılmış olanın anlamı budur.

109) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Firavun’un kalbi, üstteki ışıklara ihtiyaç duyulmasını sağlamak için katılaştırıldı. Şayet ağır bir çalışmaya sahip olmasalardı, büyük ışıklara ihtiyaç duymazlardı.

Birine karşı eliyle veya sopayla kavga edecek olan kişinin, diğerinin kendisine karşı bir tank veya top kullanmasına gerek yoktur. Bu nedenle, aşağıda olanların büyük ışıkları almaya ihtiyaç duymaları için, insanın onları kırmak için büyük ışıkları çekmek zorunda olduğu, güçlü Klipot (kabuklar) ile karşı karşıya kalmaları gerekir. Aksi taktirde kişi azla yetinecektir. Dolayısıyla Firavun’un kalbinin katılaştırılması onların büyük ışıkları çekmelerine neden oldu.

 

110) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Kişi çalışmaya başladığında, Lo Lişma’da [Onun için değil] yani kendi iyiliği için başlar. Daha sonra, Lo Lişma’da çalışıyor olmasının, Lişma’yı [Onun rızası için]  elde etmek için sadece bir Segula [çare / şifa] olduğu gerçeğini anlamaya başlar. Bilgelerimizin dediği gibi, “Lo Lişma’dan, Lişma’ya geliriz, çünkü içindeki ışık kişiyi ıslah eder” ve kişi, sonunda Lişma’ya ulaşacağına inanır.

Daha sonra, kişi bir adım daha ileri gider ve çaba sarf etmeye başlar. Onu Lişma’ya getirecek şeyler yapar yani kişinin harekete geçmesi gerektiğini anlamaya başlar ve bu eylemlerin onu Lişma seviyesine getireceğini düşünür ve halen Lişma meselesinde ne kadar ödüllendirildiğini kendi kendine hesaplar.

O anda gerçeği – ihsan etme çalışmasından ne kadar uzakta olduğunu- görmeye başlar. Her seferinde, sadece kendini sevmeye ne kadar dalmış olduğunu daha çok anlar. Her gün gerilediğini görür ve böylece ihsan etmek için çalışmak istediği bu çalışmaya “ağır (zor) çalışma” denir.

111) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Yaradan’ın çalışmasında kişi ihsan etme çalışmasını yapmaya başladığında ve çalışmanın sırasına göre her gün ilerleme olması gerektiğini düşündüğünde, bu ihsan etme çalışmasına devam etmenin, zahmete değer olduğunu söyler çünkü her şeyin yalnız Yaradan uğruna nasıl yapılacağını bilme mesleğini öğreneceğinden emindir.

Ama bu işte bir süre uğraştıktan sonra, sadece ilerlemediğini, hatta gerilediğini görünce bedeni ona şöyle der, “Bu işte enerji harcıyorsun; bu iş sana göre değil. Bu iş, özel beceriler ve cesur bir yürek gerektirir. Herkes gibi git ve başka bir meslek bul ve istisna olma.”

Buna “ağır çalışma” denilir, zira her bir çalışmada, ihsan etme çalışması üzerine çaba sarf etmek ve yürümek istediğinde, beden ona sadece  itirazlarla direnerek çalışmasına izin vermez.

Ve gerçekten de, mantık dahilinde, kesinlikle haklıdır. Bunun sonucu olarak, bedeninden duyduğu iftiralar, çalışmayı ağırlaştırır, bu yüzden buna “ağır çalışma” denir.

112) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Kişi gerçekten ilerleme kaydettiğine inanmalıdır ve her seferinde kendini sevmeye daha çok daldığını ve şimdi daha kötü durumda olduğunu (yani ihsan etme çalışmasına başladığı zamandan daha kötü bir alçaklık durumunda olduğunu) görmesinin nedeni şudur: “Çünkü ben onun kalbini katılaştırdım.”

Başka bir deyişle, Yaradan, her seferinde kişinin kendi yararına değil, yalnızca Yaradan rızası için çalışmanın ne anlama geldiğini, kişiye kendi için çalışmamanın anlamını bilmesini sağlayarak gösterir. Böylece insan bunun gerçekten doğa nasıl aykırı olduğunu anlar. İnsan, kendi menfaati için alma arzusuyla yaratıldığından ve şimdi doğaya aykırı bir şey yapmak istediğinden, bu nedenle buna “ağır çalışma” denir.

113) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Kişi, ihsan etme çalışmasından ne kadar uzakta olduğunu ve kendini sevmeye daldığını hissettiğinde, bu yukarıdan gelen bir ifşadır. Şimdi bu çalışma daha zor hale gelir yani “kendi yararı için değil, Yaradan rızası için” in anlamı, yukarıdan kendisine bildirildikten sonra artık çalışması daha da zor hale gelmiştir.

Bununla birlikte, kişi, şimdi kendisi daha da kötüleşmiş gibi, ihsan etmek için çalışmaya başladığı zamandan daha kötü hale geldiğini düşünür. O zaman kişi, bunun böyle olmadığına inanmalıdır. Bunun yerine, Yaradan’ın kendisine gerçek durumunu bildirmesiyle, gerçeğe doğru ilerlemiştir. Bundan anlaşılıyor ki, çalışma sayesinde, şimdi ona ağır bir çalışma gibi görünen bu çalışmayı yapmaya başladığında, bunun nedeni Yaradan’ın ona dönmüş olmasıdır çünkü şimdi o, ihsan etme çalışmasına henüz dahil olmadığı zamandan daha iyi bir durumdadır.

114) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Bilgelerimiz, “Arınmaya gelen yardım edilir,” demiştir. Ve yukarıdan verilen, tam bir şey olduğu için, kişi, tam bir eksiklik anlamına gelen, içine bütün ışığın girebileceği “tam Kli” olarak adlandırılan,  tam bir Kli’ye [kap] sahip olmalıdır.

Bundan, Yaradan’ın kişiye yardım etmek için kötülüğü ifşa ettiği sonucu çıkar. Yani, Kli olmadan ışık olmayacağından, kötülük sonuna kadar ortaya çıkmadığında, kişi henüz tam bir Kli’ye sahip değildir. “Tam Kli” yi “O’nun yardımı için tam bir arzu” olarak yorumlayabiliriz, zira kötülük ifşa olmadığı sürece, kişi bazen, eğer üstesinden gelirse, ihsan etme işini kesinlikle başarabileceğini söyler. Ayrıca bazen Yaradan’ın da kendisine yardım edemeyeceğini söyler. Bu nedenle, kişi, ihsan etme çalışmasında çaba gösterdiğinde, yatırım yaptığı güçler mücadeleden kaçmasına izin vermez ve her seferinde Yaradan’ın yardımına daha büyük bir ihtiyaç duyar. Bunun sonucu olarak, Yaradan’a yardım etmesi için yakarmasının sebebi, ağır çalışmanın kendisidir.

115) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Özellikle tüm kötülük ifşa olduğunda, içinde tam bir ışığın parlayabileceği tam bir Kli vardır. Yaradan’ın yukarıdan, kişinin kalbini neden katılaştırdığını, yani “arzu” denen kalbin her seferinde ihsan etme çalışmasına daha güçlü bir şekilde direndiğini görüyoruz. Bunun nedeni, ağır (zorlu) bir çalışmaya ihtiyacımız olmasıdır çünkü yalnızca ağır çalışmanın verdiği ıstırap vasıtasıyla, bu ıstıraplar, kişinin, Mısır Kralı Firavun’un yönetiminden çıkmasına yardım etmesi için tam bir arzuyla Yaradan’a haykırmasına neden olur. Yani, özellikle alçak durumundan,  kişi diğer tüm insanlardan daha kötü durumda olduğunu hissettiğinde, bu onu tüm kalbiyle ona yardım etmesi için Yaradan’a yakarmaya iter.

 

Mısır’da Kölelik

  •         Mısır Topraklarında Bir Köle Olduğunu Hatırla
  •         Sürgünden Kurtuluşa
  •         Doğan Her Erkek Çocuğu Nil’e Atılsın

 

Mısır Topraklarında Bir Köle Olduğunu Hatırla

116) RABAŞ, Makale 44 (1991), “Çalışmada, İsrail’in Toprağın Mirası İle Ödüllendirilmesinin Sebebi Nedir?”

“Mısır topraklarında bir köle olduğunu ve Tanrın Efendi’nin seni oradan çıkardığını hatırla.” Bunu şöyle yorumlamalıyız; çalışmada, kişi, yükselişe gelmeden önce bir düşüş yaşadığını hatırlamalıdır yani Yaradan, içindeki kötüyü hissetmesine izin vermiştir. Başka bir deyişle, kişi Mısırlılar arasında bir köle olduğu hissine yani Yaradan için hiçbir şey yapmaya izni olmadığına, ancak yaptığı her şeyin yalnızca insanın içindeki Mısırlılar için olduğuna, bunun Yaradan’dan geldiğine inanmalıdır.

117) RABAŞ, Not 607, “Köle Olduğunu Hatırla”

“Mısır topraklarında bir köle olduğunu hatırla.” Burada bize, kişinin bir yükseliş durumundayken, düşüş sırasında neye sahip olduğunu öğrenmesi gerektiğini ima eder, çünkü düşüş sırasında konuşacak kimse yoktur, zira o zaman insan manevi hayatta bilinçten yoksundur ve sadece bedenini hazlarla doldurmakla ilgilenir ve hazların kendisine nereden geldiği onun için önemli değildir, sadece “Ver!” önemlidir.

Ancak, yükseliş sırasında, kişi düşüş safhasından öğrenebilir ve kazanabilir. “Hatırla”nın anlamı budur.

118) RABAŞ, Makale 15 (1991), “Çalışmada ‘Bu Yerde Benim İçin Bir Mucize Yaratan’ Kutsaması Nedir?”

Köle olmak kötü bir şeydir, ancak bazen kişi köle olarak kalmak ister. Öyleyse, “Mısır’da bir köle olduğunu hatırla” diye yazılması ne anlama geliyor? Ve köle olmanın bu kadar kötü olduğunu kim söylüyor? Ne de olsa köle olmak isteyen insanlar var, söylendiği gibi köle, “Efendimi seviyorum” dedi. Mesele şu ki, sürgün, kişinin sürgünde hissettiği acı ve ızdırabın derecesine göredir. Bu ölçüde, kurtuluştan mutlu olmak mümkündür. Bu, ışık ve Kli [kap] gibidir, yani bir şeyden çektiğimiz acı, kendisini acıdan kurtaran ışığı alabilen Kli’dir.

Bu nedenle, Mısır’da sürgündeyken, “Mısır’da köle olduğunu hatırla” diye yazar, bu, köle olmanın çok kötü olduğu anlamına gelir, çünkü orada, Mısır’da İsrail halkı acı çekmiştir. Bu yüzden yazıda “Hatırla” diyor, yani orada yaşadığımız acıları hatırlamamız gerekiyor ve o zaman Mısır’dan kurtuluştan dolayı mutlu olmamız mümkündür.

119) RABAŞ, Not 921, “Aşağıdan Bir Eylem İçin İhtiyaç”

Mısır’daki sürgünde, Firavun onlara zevklerini verdiğinde, Firavun’a köle oldular ve sürgünden çıkamadılar. Ancak harekete geçmelerinden sonra yani sürgünden çıkmak için uyandıktan sonra, bu eylem seçim olarak kabul edildiğinden, Yaradan, yukarıdan Firavun’un güçlerini kırdı, yani İsrail halkını köleleştirdiği hazları ondan aldı. Verecek bir şeyi kalmadığında, bu Yaradan’ın onun gücünü kırması ve onu ateş nehrinde yakması olarak düşünülür. Yani, Yaradan tüm etkisini ondan almıştır.

Bundan, Sitra Ahra’nın (diğer tarafın) bir kişiyi kontrol edecek hiçbir şeye sahip olmadığı sonucu çıkar. Bu nedenle onlar sürgünden çıkabildiler. O zaman, Keduşa’nın [kutsallık] alanına girdiler yani ihsan etme gücünde iyi bir tat hissetmeye başladılar. Sonuç olarak, ardından Keduşa’nın hizmetkârları oldular.

120) RABAŞ, Not 921, “Aşağıdan Bir Eylem İçin İhtiyaç”

Kişiyi kontrol eden şey hazdır ve bir köle, hazzın kölesi olan kişidir. İnsanların hazzı, almaktan geldiğinde onlara “Firavun’un hizmetkârları” denir. Ama haz ihsan etmekten gelirse, onlara “Yaradan’ın hizmetkârları” denir. Ancak haz olmadan var olmak imkânsızdır.

Kişi hazzı kıramaz. Sadece Yaradan ondan bolluğu alarak onu kırabilir, böylece kişinin yaratılanlara verecek hiçbir şeyi kalmaz. Buna “Sitra Ahra’nın gücünü kırmak” denir. Kişinin tek ihtiyacı, ihsan etme gücünü istediğini keşfetmek ve Yaradan’dan ona bu gücü vermesini istemektir. Buna insan tarafında “seçim” denir ve sadece bu “aşağıdan uyanış” olarak kabul edilir.

121) RABAŞ, Not 932, “İlk Yenilik”

Kişi, Mısır’da iken Mısır kralı Firavun’a köle olduğu için Yahudi olamaz ve Firavun’a çalıştığı zaman Yaradan’ın hizmetkârı olamaz.

Bu, “Çünkü İsrail’in çocukları Benimdir; onlar benim hizmetkârlarımdır.” sözünün anlamıdır ve onlar bir kölenin hizmetkârları değildirler. Kişi kendi hizmetkârı olduğunda, Yaradan’ın hizmetkârı olamaz, zira aynı anda iki krala hizmet etmek imkânsızdır. Sadece Mısır’dan yani kendi için almaktan çıktığında, Yaradan’ın hizmetkârı olabilir.

 

Sürgünden Kurtuluşa

122) RABAŞ, Mektup 66

Sürgüne girmeden önce Mısır’daki sürgünden çıkmak imkânsızdır. Ancak bundan sonra sürgünden çıktığımızı söyleyebiliriz.

Haggadah’ın yazarı, başlangıçta atalarımızın putperest olduğunu bize anlatır, yani onlar puta tapanların hükmü altında sürgündeydiler ve ancak o zaman Yaradan onları yakınlaştırdı. Fakat putperestlerin yönetimi altına alındıklarını hissetmeselerdi, Yaradan’ın onları yakınlaştırdığı söylenemezdi. Yalnızca kişi Yaradan’dan uzak olduğunda, Yaradan’ın onu yakınlaştırdığı söylenebilir, zira yokluk daima varlıktan önce gelmelidir çünkü yokluk Kli’dir (kap), varlık ise yokluğu ve karanlığı dolduran ışıktır.

123) RABAŞ, Not 936, “Kurtuluş Zamanı”

Kurtuluş zamanı yaklaşıyor ve kendimizi kölelikten, özgürlüğe çıkış olan kurtuluşun ışığına hazırlamalıyız. Sürgüne girmeden, sürgünden çıkmasının imkânsız olduğu bilinmektedir. Kutsal Tora’nın ebedi olduğu ve her nesil için geçerli olduğu da bilinmektedir. Ayrıca Haggadah’da [Pesah Bayramı Hikayesi], “Her nesilde, kişi kendini sanki Mısır’dan çıkmış gibi görmeli” deriz.

Bu nedenle, içinde bulunduğumuz sürgünün anlamını ve Her nesilde bu acı sürgünden çıkmamız ne anlama geldiğini bilmeliyiz.

124) RABAŞ, Makale 6 (1986), “Güven”

Arzu edilen, iyi ve geniş topraklara ulaşmak için, önce Mısır topraklarında olmak anlamına gelen, Kelim’i yapma aşamasından geçmemiz ve Mısır Kralı Firavun’a hizmet eden köleler olduğumuzu görmemiz gerekir ve sürgünün eziyetleri, bizi sürgünden çıkarması için Yaradan’a dua etme ihtiyacına getirir, söylendiği gibi (Mısır’dan Çıkış, 2:23): “Ve İsrail’in çocukları, bu çalışma yüzünden iç çektiler ve haykırdılar ve haykırışları Tanrı’ya ulaştı.” Buradan sürgünün bir Kli olduğu ve kurtuluşun ışık ve bolluk olduğu sonucu çıkar.

125) RABAŞ, Not 91, “Tüm Acı Otlar [Maror]”

Kurtuluş zamanında, kişi sürgünün tamamen acı olduğunu hisseder. Ancak kurtuluştan önce sürgünün bu kadar acı olduğunu hala bilemeyiz. “Karanlığın içinden gelen ışığın avantajı olarak” ifadesinin anlamı budur. Işığı gördüğümüzde karanlığı görebiliriz. “Hiçbir bilgi yoksa (çünkü mantık hala sürgündedir), ayırım nerededir?” sözünün anlamı budur.

126) Baal HaSulam, Mektup 14

İsrail’in çocukları, Mısır’ın kendilerini köleleştirdiğini ve Yaradan’a hizmet etmelerini engellediğini düşündükleri ölçüde, gerçekten Mısır’da sürgündeydiler. Bu nedenle, Kurtarıcı’nın tek işi, onlara burada başka hiçbir gücün olmadığını, “Benim ve bir elçi değil” olduğunu, zira O’ndan başka bir güç olmadığını ifşa etmekti. Bu, gerçekten kurtuluş ışığıydı.

127) RABAŞ, Not 71, “Sürgünün Anlamı”

“İsrail sürgündeyken, Şehina (Kutsallık) onlarla birliktedir.” Bu demektir ki, kişi bir düşüşe düşerse, maneviyatı da onda düşer. Fakat “Bir Mitzva (emir), bir Mitzva’ya neden olur” kuralına göre, kişi neden düşüşe girer? Cevap: Kişiye yukarıdan bir düşüş verilir ki kişi böylece sürgünde olduğunu hissetsin ve sürgünden kurtarılmak için merhamet dilesin. Buna “kurtuluş” denir ve orada ilk önce sürgün olmazsa kurtuluş olamaz.

128) Baal HaSulam, Şamati 204, “Çalışmanın Amacı -2”

Sürgünü hissetmeden önce kurtarılmamız imkânsızdır. Ve kırk dokuzda yürüdüğümüzde, sürgünü hissederiz ve Yaradan 50’inci kapıda kurtarır. Gola [sürgün] ve Ge’ula [kurtarılma] arasındaki tek fark, Alufo Şel Olam [dünyanın şampiyonu] olan, Alef’tedir. Bu nedenle, eğer kişi sürgüne de tam olarak ulaşamazsa, derecede eksiktir.

129) RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nedir?”

Kişi sürgünü hissettiğinde şöyle haykırır; “Dar bir yerden Koh’u [Efendi’yi] çağırdım; bana büyük bir genişlikte cevap ver, Koh.” “Geniş”, Hasadim’de, Yaradan ona Hasadim niteliğiyle yardım ettiğinde yani ona ihsan etme kapları verdiğindeki, genişleme anlamına gelir.

Bu, Mısır’daki sürgünden çıkıp kurtuluşa girme olarak kabul edilir çünkü artık ihsan etmek için çalışabilir, zira Yaradan’ın büyüklüğünün önemini zaten hissediyordur, çünkü “form eşitliği” denilen ihsan etme kaplarına sahiptir. Bu böyledir, çünkü Yaradan ona ihsan etme kaplarının genişlemesini verdiğinde, soruları ve tahakkümleri ile birlikte Mısır’ın Klipa’sının kontrol gücü aracılığıyla sahip olduğu Tzimtzum [sınırlama] ve gizlilik ondan kaldırılır.

130) RABAŞ, Not 933, “Mısır’dan Göçe İlişkin”

“Biz köleydik…  ve O bizi kurtardı.” Bu demektir ki, özellikle bu sınırlamalar sayesinde sürgünden çıkabileceğiz. Her seferinde tam olarak değişimleri, yükselişleri ve düşüşleri görerek, mücadele ederek, bir dua yeri uyanır. Ardından “Ve İsrail’in çocukları çalışmadan iç çekti ve haykırışları yükseldi” sözleri gerçekleşir. Eğer sürgün tam olarak ifşa olursa, o zaman kurtuluş başlar.

131) RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nedir?”

Kli olmadan ışık olmadığı bilinmektedir. Yani maneviyatta zorlama olmadığı bilindiği için, birine zorla bir şey vermek imkansızdır. Bu nedenle, kişi kendini sevmekten çıkamamaktan ve sadece Yaradan için çalışamamaktan acı ve ızdırap çektiğinde zaman, Yaradan’a yardım etmesi ve ona istediğini vermesi için haykırır. Yani Yaradan ona, kendi yetkisini iptal etme ve Yaradan’ın yetkisi önünde iptal olma yeteneği versin, çünkü dünyada sadece tekil bir otoritenin, yani Yaradan’ın otoritesinin olmasını ister; bu onun tek kurtuluşudur. Bu onun bir Kli’si olduğu ve Yaradan’ın yardımına ihtiyacı olduğu anlamına gelir.

“Ve Tanrı onların inlemelerini işitti” sözlerinin anlamı şudur. Yani, Yaradan için çalışma arzusu ve ihtiyacı olan bir Kli’ye sahip olduktan sonra, “Tanrı onların inlemelerini işitti”, yani Mısır’ın acılarının altından kurtuluşun başladığı zaman geldi.

132) RABAŞ, Mektup 66

Eğer insan, dünya ulusları gibi bu hükmün altına gelirse, o zaman sürgündedir ve putperest olarak kabul edilir. Ve o zaman Yaradan’ın ona bu sürgünden kurtulmasına yardım etmesi için duaya yer vardır. Ve sonra, şimdi yani sürgündeyken ve putperest olarak kabul ediliyorken, “Yaradan bizi O’nun çalışmasına yakınlaştırdı,” denebilir yani putperestlik hükmü altında değil, Yaradan çalışmasında olduğunu söyler.

Tüm çalışmalar Yaradan için olduğunda, buna “Mısır’dan çıkış” denir. Bu sebeple emirleri Mısır’dan çıkışın hatırasıyla ilişkilendiririz. Ancak o zaman, Mısır’daki sürgünden çıktığımızda, emirleri Yaradan’ın emri nedeniyle yerine getirebiliriz, başka nedenlerle değil.

133) RABAŞ, Makale 15 (1991) , “Çalışmada ‘Bu Yerde Benim İçin Bir Mucize Yaratan’ Kutsaması Nedir?”

Bilmeliyiz ki kişinin kendini sürgünde hissettiği sürgün, sürgünle değil, sürgünde olmaktan dolayı hissettiği kötülük ve ıstırap hissiyatıyla ölçülür. Zira kişi zalimlerin kontrolünde olmaktan ıstırap çeker, çünkü onun her talebini yerine getirmek zorundadır ve yapmak istediği şeyi yapmaya hakkı yoktur, daha doğrusu kendi bedenindeki dünya ülkelerine hizmet etmek ve her şeyi onların talebine göre yapmak zorundadır. Ve kişinin ona karşı koyacak gücü yoktur, hissettiği ıstırap ölçüsünde ondan kaçmak ister ve bu ölçüde kişi, kurtuluştan sevinç duyabilir.

134) RABAŞ, Makale 5 (1986), “Güven”

Kişi, sürgündeyken yani sürgünün tadını hissettiğinde, kendisi için değil yalnızca Yaradan için ihsan etmenin imgesi ona geldiğinde, sürgünün ve tozun tadını hisseder. Ve kurtuluş zamanında, kişi, sürgünden çıktığında, ihsan etme çalışmasında arzu edilen, iyi ve geniş toprakların tadını hisseder.

Bu nedenle, sürgün toprakları, ıstırabın tadını hissettiğimiz ve daima o topraklardan nasıl kaçacağımızı düşündüğümüz anlamına gelir. Sürgünden çıkmak, kişinin arzu edilen, iyi ve geniş topraklara ulaştığı anlamına gelir. Bu topraklarla ilgili olarak şunu söyleriz: “Bırak Sana teşekkür edelim, Efendimiz, Tanrımız”. Buna, Eretz Yaşar-El (Yaradan’a doğru olan toprak (arzu)) denir ve ulaşmaya özlem duymamız gereken kurtuluş budur.

135) RABAŞ, Makale 32 (1991), “Çalışmada, Sancaklar Nedir?”

İsrail’in niteliği sürgünde olduğunda, Yaradan da onlarla birlikte sürgündedir yani ihsan etme arzusu sürgündedir ve ihsan etmek istedikleri sürgünde, Firavun’un söyledikleri hakkında yazıldığı gibi, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kim?” Yani o, Yaradan’ın büyüklüğünü inkar etmiş ve Yaradan’ın büyüklüğüne inanmaya izin vermemiştir, bu yüzden İsrail niteliği onlarla birlikte sürgündedir.

Yukarıdakilere göre, sorduğumuz şeyi yorumlayabiliriz, Neden “İsrail kurtarılmış ise, O kurtarılmış gibidir,” diyor? Yani, İsrail’in kurtuluşu ile Yaradan’ın kurtuluşu arasındaki bağlantı nedir? Yukarıdakine göre, İsrail’in sürgünü ile Yaradan’ın sürgününün aynı olduğu sonucu çıkar, çünkü kişi Yaradan’ın yüceliğine erişip onu hissettiğinde, dünya milletlerinin kontrolü yoktur ve O’nun önünde iptal edilirler. Buna göre, tüm sürgün, O’nun büyüklüğünü bilmememizdir.

136) RABAŞ, Makale 32 (1991), “Çalışmada, Sancaklar Nedir?”

Kişinin içindeki İsrail, sürgünden çıkıp kurtuluşla ödüllendirildiğinde, sürgün sırasında milletlerin idaresi nedeniyle kendisinden saklı olan Yaradan da şimdi ortaya çıkar ve Yaradan’ın yüceliği ifşa olur. Bu böyledir çünkü artık Tzimtzum’a [kısıtlama] ve gizlenmeye ihtiyaç yoktur, Tzimtzum ondan kaldırıldığı için bunu şu kural takip etmektedir: “Kişinin ihsan etmeyi amaçlamak istediği ölçüde, Tzimtzum ve gizlenme ondan kaldırılır.” Bu, “Senin kurtuluşun için şarkı söyleyeceğiz ve o gün Efendi, İsrail’i kurtaracak. Sanki İsrail kurtulmuş ve sanki O kurtarılmış gibi “kurtaracak” diye yazılmıştır.” ayetinin anlamıdır.

137) RABAŞ, Makale 11 (1986), “Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir”

Mısır’daki sürgünde, onlar Kelim’i yani bu sürgünden çıkmalarına Yaradan’ın yardım edeceğine dair arzuyu edindiler, yukarıda, Kli olmadan ışığın olmayacağının söylendiği gibi, zira yalnızca gerçek bir dua ettiğimiz, kurtarılamayacağımızı ve yalnız Yaradan’ın bize yardım edebileceğini gördüğümüz zaman bu, gerçek bir dua kabul edilir.

138) RABAŞ, Makale 15 (1991) , “Çalışmada ‘Bu Yerde Benim İçin Bir Mucize Yaratan’ Kutsaması Nedir?”

Mısır’da sürgündeyken, “Mısır’da bir köle olduğunu hatırla” diye yazılmıştır, bu, köle olmanın çok kötü olduğu anlamına gelir çünkü orada, Mısır’da İsrail halkı acı çekmiştir. Bu yüzden yazılanda “Hatırla” diyor yani orada yaşadığımız acıyı hatırlamalıyız ve ancak o zaman Mısır’dan kurtuluştan mutlu olmanın mümkündür.

139) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Bu şu demektir; Malhut hâlâ sürgünde olduğu için İsrail’i kurtaramadı. Ama sürgünden kurtulduğunda, tam tersine, insana, maneviyatı yüksek olsun diye ruh verir.

Musa gelip kurtuluşun ilanını duyurduğunda, onlar böyle bir şeye -Mısır’daki sürgünden kurtarılacaklarına- inanamadılar, şöyle yazıldığı gibi, “Ve sizi Mısır’ın dertlerinden çıkaracağım ve sizi onlara hizmetten kurtaracağım.” Bu demektir ki sadece ağır çalışma değil, aynı zamanda hiçbir çalışma olmayacaktır. Buna, böyle bir şeyin olabileceğine inanamadılar. İnanmış olsalardı, o zaman inancın gücüyle sürgünden çıkacaklardı.

140) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Bu nedenle, kişi bu inanca sahip olduğunda mücadeleden kaçmaz yani Yaradan’ın duasını duymadığını gördüğünü, dolayısıyla dua edecek kimse olmadığını söylemez. Aksine, kişi, Yaradan’ın duasını işittiğine ve Yaradan’ın ona nasıl bir alçaklık içinde olduğunu bilmesi için farkındalık verdiğine, kendini sevmeye bu kadar dalmış olacağının hiç aklına gelmediğine inanır.

Bu nedenle, her seferinde kendini güçlendirir ve Yaradan’a dua etmekten vaz geçmez. Kişi şöyle der “Yaradan, beni bu sürgünden kurtaracak gerçek bir arzunun içimde belirmesini istiyor olmalı.” O zaman kişi, kendisine gerçek koşulunu gösterdiği için, Yaradan’a teşekkür etmeyi bırakmaz.

Ayrıca, Yaradan’ın duasını işittiğini ve ona kötülüğünü gösterdiğini gördüğü için,  ayakta durur ve Yaradan’a dua eder ve O da onun “kurtuluş” denen, kötülükten kurtulmasına yardım edecektir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın, sürgünde olduğunu görmesine izin verdiğine ve kesinlikle onu sürgünden kurtaracağına inanır.

141) RABAŞ, Makale 11 (1986), “Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir”

Çektiği tüm ıstırap ve acı, Yaradan için çalışamadığı içindir. Kişi, ihsan etmek için çalışmak ister ama bedeni Klipot’un (kabuklar) kölesidir ve bu amaca sahip olmasına izin vermez. O zaman Yaradan’a, ona yardım etmesi için yakarır çünkü Klipot’un arasında, sürgünde olduğunu, onların kendisini yönettiğini görmüştür ve onların kontrolünden çıkabileceğine dair bir yol görmez.  O zaman, onun duası, bu sürgünden çıkamadığı için gerçek bir dua olarak kabul edilir, şöyle yazıldığı gibi “Ve O, merhameti sonsuza dek olduğu için, İsrail’i onların ortasından çıkardı.” Bu doğasına zıt olduğundan, yalnızca Yaradan, İsrail’i bu sürgünden çıkarabilir.

Doğan Her Erkek Çocuğu, Nil’e Atılsın

142) Şemot (Çıkış)

“Ve O şöyle dedi, ‘İbrani kadınları doğurttuğunuzda, doğum taburesine bakın; eğer erkek ise, onu öldürün ve eğer kız ise yaşasın.’[…] “Firavun tüm halkına ‘Doğan her erkek çocuğu Nil’e atılsın ve her kız hayatta kalsın’ diye emir verdi.”

143) RABAŞ, Not 923, “Ve O ‘Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda’ Dedi”

Kişi, Yaradan’ın yolunda yürümeye başladığında, Mısır Kralı Firavun, ihsan etmek için çalışanları alıkoymak için, bedenlere hükmeden kraldır ki böylece bedenler dirensin ve tüm eylemlerinin Yaradan’ın rızası için olacağı, arzu edilen bütünlüğe ulaşamasın.

Bu nedenle, söyledi ve emretti ki işçiler Tora ve Mitzvot [emirler] ile meşgul oldukları zaman, “İbraniler” olarak adlandırılırlar. Tora ve Mitzvot’taki çalışma Yaradan’ın hizmetkarlarına aittir. Kişi Mısırlıların da meşgul olduğu maddesel eylemlerle meşgul olurken Mısırlıdır. Sadece Tora ve Mitzvot’la meşgul olduklarında onlara ”İbrani” denir.

144) RABAŞ, Not 923, “Ve O ‘Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda’ Dedi”

“Doğum taburesine bakın”, kişinin ne yaptığını, Tora ve Mitzvot’la hangi amaçla meşgul olduğunu anlamak istediğini söylediği zamandır. “Eğer o bir erkek ise” bu demektir ki onun çalışması ihsan etmek içindir ve Tora ve Mitzvot ile meşgul olurken onun arzusu budur, “onu öldürün” demek, ona herhangi bir canlılık veya güç vermeyin ki böylece o çalışmasını durduracaktır, demektir.

“Eğer kız ise” yani niyeti “dişi” niteliğe sahipse, almak için “o yaşayacaktır”, bu demektir ki ona güç ve canlılık verebilirsiniz, zira bu kişi Mısır’dan çıkmak istemez ve ondan korkmak için hiçbir sebep yoktur. Bu nedenle, ona yardım edebilir, istediği her şeyi yapmasına izin verebilirsiniz, her türlü tavırda özenli olsa bile, zaten o her durumda Mısır’da bizimle kalacaktır ve hiçbir sebepten ötürü uğraşmaya değmez çünkü o her halükârda bizimkilerden biridir.

145) RABAŞ, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

Eğer o bir erkek çocuksa, eğer amacı kendi yararı için değil de Yaradan rıza içini amaç edinmeye gelmekse, bundan dolayı “Musa’nın niteliği” denilen, “İsrail’in kurtarıcısı” ile ödüllendirilebilir, bilgelerimizin “her bir nesilde Musa’nın gelişmesi” dediği gibi.

Eğer kişi, onları Mısır’dan kurtaracak olan “İsrail’in kurtarıcısı” olarak adlandırılan, Musa’nın niteliğiyle ödüllendirilirse, Mısır’daki sürgünden çıktığı bir koşula ulaşmasını önlemek için önceden görmeliyiz.

146) RABAŞ, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

Ancak, ihsan etme amacına gideceğini nasıl bilebilirler? Ne de olsa, o hâlâ Mısır’dadır, ihsan etmek için değil, kişisel çıkar için çalışıyordur. Ancak şimdi bununla ödüllendirilmek ister ve bu nedenle onları işaret olarak verdi: “Bir erkek, yüzü aşağı doğru; bir dişi, yüzü yukarıya doğru”.

O, “On Sefirot Çalışması’na Giriş”te yüzü ve arkayı yorumlar ki, bir kişiyi arkadan görerek, bunun gerçekten düşündüğümüz kişi olup olmadığını bilemeyiz. Başka biri olabilir ve biz yanılmış olabiliriz. Ama öbürünün yüzünü görürsek, şüphe yoktur.

Dolayısıyla, tam bir kesinlikle bir şeyi anladığımızı, hiçbir hatamızın olmadığını ima etmek istediğimizde buna “yüz” denir. Tersine, akla net olmayan bir şeye “arka” denir.

Bu nedenle, “yüz”, “bilmek” olarak adlandırılır ki o Yaradan’a sadece bilme biçiminde hizmet ediyordur. Bu, onun için önemli olan farkındalık olduğu için, önem açısından yüzünün yukarıda olduğu kabul edilir. (Ve) “arka” ki bu inançtır.

147) RABAŞ, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

“Onu Nil’e atın”. Bu demektir ki, dünyevi eylemlerle bile olsa, “erkek” olarak adlandırılan, Yaradan rızası içini amaç edinmesine izin vermeyin. “Ve her kız hayatta kalsın”. Sadece amacı almak için almak olduğunda, ona maddesel eylemler yapmak için canlılık ve güç verebilirsiniz.

Ama eğer o bir erkekse, o zaman da “İsrail’in kurtarıcısı” olarak adlandırılan ve onu Mısır’daki sürgünden Keduşa [kutsallık] topraklarına götürecek olan Musa’nın niteliği ile ödüllendirilebilir.

 

MUSA

  •         Ben Mashitihu Onu Sudan [Çıkardım]
  •         Sadık Çoban
  •         Musa Halka Döner.
  •         Halkın Musa’ya Karşı Şikayetleri
  •         Musa’nın Yaradan’a Şikayetleri
  •         Çünkü Kudretli Bir El İle Onları Gönderecek
  •         Musa Mısırlıyı Vurdu
  •         Yanan Çalı
  •         Simgeler Ve İşaretler
  •         Asa Ve Yılan

 

Ben Mashitihu Onu Sudan [Çıkardım]

148) RABAŞ, Not 684, Musa Niteliği

Moşe [Musa] neden özellikle Firavun’un kızının ona verdiği Moşe adıyla anıldı? Bunun, kurtarıldıktan sonra olduğunu söylemeliyiz, bu, ben Mashitihu onu sudan [çıkardım] dan dolayıdır.

Çalışmada, kişi “Ne” ve “Kim” olarak adlandırılan, kötü suda boğulur ve bununla kötü sudan çıkartılır.

 Sadık Çoban

149) RABAŞ, Makale 13 (1988), “Çalışmada, ‘Halkın Çobanı Tüm Halktır’ Ne Demektir?”

Zohar’ın, Musa’ya “sadık çoban” dediği bilinir. Baal HaSulam bunu şöyle yorumlar, o İsrail halkını inançla beslemiştir. O, insanın Tora ve Mitzvot’u  tam olarak yerine getirebilmek için inançtan başka hiçbir güçten yoksun olmadığını söylemiştir. İnsan, ne kadar inanca sahipse, o kadar çalışmada çaba gösterebilir.

150) RABAŞ, Makale 17 (1991), “Çalışmada, ‘Onun Kalbini Sertleştirdiğim İçin’ Nedir?”

Bu kişi, “sadık çoban” niteliği olan (tüm İsrail’in inancına çobanlık eden) Musa niteliğine sahiptir ve bu güç, kişiyi, “insan” niteliğine asla kendi başına ulaşamayacağı gerçeğini görmesi için uyandırır. “Ve o hiç kimsenin olmadığını gördü.” ayetin anlamı budur.  Bu, Yaradan’dan, O’nunla Dvekut’a ulaşacağı, Yaradan’a inancı istemesine neden olur.

151) RABAŞ, Makale 13 (1988), “Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir?”

Rabbi Şimon, “İsrail’e ne mutlu ki Musa gibi bir çobanın aralarında yürüyor,” dedi. Bu, İsrail halkının, içinde “Sadık çoban Musa” denen bir inanca sahip olduğu anlamına gelir. Böylece, inanca sahip oldukları için, Tora ve Mitzvot ile meşgul olma gücüne sahiptirler. Diğer bir deyişle, her insanın içinde, “Sadık çoban Musa” denen, Yaradan’a olan inanç vardır. O zaman bütün insanlar erdemlidir, insanın tüm organları yani insanın tüm düşünceleri ve arzuları organ olarak adlandırılır ve buna “halk” denir.

Yazılanın anlamı budur, “O eski günleri hatırladı”, Yaradan’dır. “Musa O’nun halkıdır” çünkü Musa, tüm İsrail’le eşdeğerdi. Bundan öğreniyoruz ki “halkın çobanı gerçekten tüm halktır” çünkü insana olan inanç, insanın tamamıdır.

152) RABAŞ, Not 17, “Şehina’ya [Kutsallık] İlişkin”

Bilgelerimiz “Musa 600.000 ile eş değerdir” (Şarkılar Şarkısı 1) dediler yani Musa, tüm İsrail’e ifşa olmaya hazır olan, Tanrısallığın ifşasıyla ödüllendirildi. “Şehina Musa’nın boğazından konuşuyor” sözlerinin anlamı budur yani bu Musa’nın Şehina adı verilen genel ifşa ile ödüllendirildiği anlamına gelir.

153) RABAŞ, Not 711, “Hiçbir Peygamber Musa Kadar Yükselmedi”

Musa’ya “sadık çoban” ve “aydınlatan ayna” denir yani o, her zaman aydınlatmıştır. Bununla ilgili olarak, “Benim tüm evimde ona güvenilir” denilmiştir. Bu Musa niteliğidir. Ancak Musa’da ayrıca Süleyman’ın niteliği ve Yusuf’un niteliği de vardı, yazıldığı gibi, “Ve Musa Yusuf’un kemiklerini aldı.” Bu, Sina’da, Musa’ya hepsinin söylendiği anlamına gelir. Bu aynı zamanda Musa’nın 600.000’e eşit olması, yani hepsini dahil etmesi anlamına gelir. Ancak Musa’nın erdemine baktığımızda, bu “Musa niteliği” denen, onun eşsiz derecesidir.

Ayrıca, bilgelerimizin Musa ile ilgili korku hakkında söylediklerine gelince, “küçük bir meseledir” çünkü Musa’nın özü daha yüksek bir niteliktir ama o, kesinlikle tüm nitelikleri içerir.

154) RABAŞ, Not 228, “Musa, İnanç Niteliğidir”

“Musa doğdu”, inanç eksikliğinin var olduğunu görmemize vesile olan, kişinin inancı çekmesine neden olan inancın ortaya çıkışıdır ve bu, Musa’nın onun içinde doğması olarak kabul edilir.

155) RABAŞ, Makale 13 (1988), “Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir?”

Yaradan çalışmasındaki tüm ağırlık, yalnızca inanç eksikliğidir, zira kişi tam bir inançla ödüllendirildiğinde, Yaradan’ın önünde, bir meşalenin önündeki mum gibi, iptal olmayı arzular. Doğal olarak, tüm organları yani düşünceleri ve arzuları, inancın onu yapmaya mecbur ettiği şeyi takip eder ve onu yaparlar. Bu nedenle, ödüllendirilirse tüm organların erdemli olduğunu söyler çünkü erdemli kişinin düşünceleri ve arzuları, Yaradan’a olan inançtan kaynaklanır.

156) RABAŞ, Makale 13 (1988), “Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir?”

Halkın çobanı ödüllendirilmezse yani temizlenmesi gereken inanç, onun tam inancı, yine de o, “bütün insanlar ödüllendirilmez” (“On Sefirot’un Çalışmasına Giriş”, Madde 14) diye yazıldığı gibi, yalnızca kısmi bir inanca sahiptir. Bu, tüm organlarının tam bir inanca sahip olmayanlara uygun olan şeyleri yaptığı anlamına gelir. “Onun yüzünden cezalandırılıyorlar” demek, inançlı birine uygun olmayan düşünceleri ve arzuları olması onların suçu değildir.

Yani çobanları tam bir inanca sahip olsaydı, organlar onu dinlerdi ve erdemli bir kişinin düşünceleri ve arzuları olurlardı. Tam bir inancı olmadığı için, bu nedenle onun yüzünden acı çekerler.

157) RABAŞ, Makale 25 (1987), “Çalışmada Başın Ağırlığı Nedir?”

Musa hakkında ‘Ben ağır ağızlı ve ağır dilliyim’ de denir. Musa’ya “sadık çoban” denir, zira Musa “inanç” olarak adlandırılır ve inançta ağız ya da dil yoktur çünkü ağız ve dil, kişi meseleleri akıl ve mantıkla açıkladığı anlamına gelirken, Musa mantık ötesi inançtır.

158) RABAŞ, Not 900, “İki Derece”

Musa’nın derecesi, onun örtülü Hasadim olarak kabul edildiği anlamına gelen, “Göz görmedi” olarak kabul edilen, Hasadim’i kapsayan, “Senden başka bir Tanrı” anlamına gelen, bu demektir ki tüm çalışmalarında yüce olanın ve hükmedenin idrakindedir ve Yaradan’a hizmet ettiği tüm canlılığı bu olduğu için, Tanrı’dan başka hiçbir ödüle ihtiyacı yoktur.

Musa Halka Döner

159) RABAŞ, Not 877, “Üç Dua – 2”

Musa, Yaradan onları Mısır’dan çıkarmak istediği için, Yaradan’ın elçisi olarak İsrail halkına gelmeden önce, İsrail halkı Yaradan’ın çalışmasıyla meşgul olmuş ama Mısır kralı Firavun’un kölesi olmuşlardı. Mısır kralı Firavun, yaratılanlarda bulunan, kendi yararına değilse hiçbir şey yapamayan alma arzusudur. Bu, tüm yaratılanların hükümdarıdır ve onun egemenliğinden çıkmak yani başkaları için çalışmak isteyen herkese eziyet eder.

Musa, İsrail halkına geldi ve Yaradan’ın onları, Firavun’un idaresi altından kurtarmak, İsrail halkının her birini, her birinin içinde bulunan Firavun’un kontrolünden çıkarmak istediğini söyledi.

160) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

Musa gelip, kurtuluşun ilanını duyurduğunda, onlar böyle bir şeye -Mısır’daki sürgünden kurtarılacaklarına- inanamadılar, şöyle yazıldığı gibi, “Ve sizi Mısır’ın dertlerinden çıkaracağım ve sizi onlara çalışmaktan kurtaracağım.” Yani, sadece ağır çalışmakla kalmayacaklar, aynı zamanda hiçbir işleri olmayacaktır. Buna, böyle bir şeyin olabileceğine inanamadılar. İnanmış olsalardı, o zaman inancın gücüyle sürgünden çıkmış olurlardı. “Ruh” denen, Malhut’un önemi artacaktı.

161) RABAŞ, Makale 16 (1990), “Çalışmada, ‘Maneviyat Eksikliği ve Ağır Çalışma İçin’, Nedir?”

“Ve Musa İsrail oğullarıyla (kurtuluşun ilanı anlamında) böyle söyledi ama onlar, maneviyat eksikliği ve çalışmanın ağırlığı yüzünden Musa’yı dinlemediler.” “Maneviyat eksikliği, İsrail’i kurtaramayan Malhut demektir” der. ARİ’nin söylediği gibi, temel çalışmanın Malhut’ta olduğunu, Mısır’daki sürgünün Keduşa’nın [kutsallık] görüşünün sürgünde olması, şeklinde yorumlamalıyız. Bu cennetin krallığıdır, cennetin krallığının yükünü kabul etmeliyiz çünkü O yücedir ve hükmedendir yani ödül almak için olmamalı, bu çalışma, büyük bir haz olmalıdır zira kişi, Kral’ın önemi nedeniyle, Kral’a hizmet etmekle ödüllendirilmiştir, ki bu sürgünde idi.

Başka bir deyişle, Keduşa’nın önemi ifşa olmamıştı. Buna “Şehina tozun içinde,” denir

 

Halkın Musa’ya Karşı Şikâyetleri

162) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

Musa, İsrail halkına geldiğinde ve kalplerindeki alma arzusunu kastederek, her birinin içindeki Firavun niteliğiyle konuştuğunda, onlara içlerindeki Firavun niteliğinin, içlerindeki İsrail niteliğine hükmetmemesini istediğini ve bedenin yararı için değil de, Yaradan rızası için çalışmasına izin vermesini söyledi, ulusun içindeki Firavun, Musa’nın onlara (yalnız Yaradan rızası için çalışın) dediğini duyduğu zaman, ihsan etmenin ve almamanın ne demek olduğunu anladılar ve çalışmada anında zayıfladılar, zira beden tüm gücüyle direndiğinden, onlar Keduşa’nın hiçbir eylemini gerçekleştiremediler.

Diğer bir deyişle, Lo Lişma bile şimdi onlar için zor hale geldi. Musa gelmeden önce, çalışmak için güçleri vardı çünkü halen “Yaradan rızası için” ifadesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Ama Musa gelip onlara hiçbir şey almamanın ve ihsan etmenin ne anlama geldiğini açıkladığında, her birinin içindeki Firavun sorular sormaya başladı: 1) Yazıldığı gibi, Firavun şunu sordu, “Sesini dinlemem gereken Efendi de kimdir?” 2) Daha sonra ‘Bu çalışma senin için nedir?’ diyen günahkârın sorusu geldi.

163) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

Neden Musa, Yaradan’ın elçisi olarak geldiğinde, durumları daha da kötüleşti. Bunun sebebi, daha kötüye gitmeleri değildir, bunun sebebi, Musa’nın, Yaradan rızası için çalışmak zorunda olmanın ne demek olduğunu onların görmesini sağlamasıdır; “Senin adına, Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri” diye yazıldığı gibi yani Yaradan rızası için çalışmamız ve kötülüğün ifşasına yer vermek için Firavun niteliğini tahtından indirmemiz gerekir.

Bunu takiben, Musa onlara ihsan etme çalışmasının anlamını açıklar, bu çalışmada ilerlerler ve onları kötülüğün nasıl kontrol ettiğini anlamak üzere hakikat derecesine erişirler. Musa, onlara Yaradan’ın elçisi olarak gelmeden önce, gerçeği yani Yaradan’dan ne kadar uzak olduklarını bilmiyorlardı. Dolayısıyla, eylemde her ne kadar kötüye gitseler de gerçekte ilerlediler çünkü sadece şimdi Yaradan’ın yardımıyla doldurabileceği Kelim’e (kaplar) sahip oldular; bilgelerimizin ifade ettiği gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.”

164) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Onların Musa’ya yakınmalarını yorumlamalıyız. Onlar; ‘‘Göreceğiz ve hüküm vereceğiz.’’ dediklerinde bu, Musa ile tartıştıkları anlamına gelir, zira Musa onlara Yaradan’a inanmalarını söylemiştir ki böylece bedenin kontrolünden çıkabilsinler. Mısır Kral’ı Firavun bedeni kontrol eder ve Keduşa’ya (kutsallık) acı verir. Onlar akılda ve kalpte çalışmaya başlarlar ve Firavun olan bedenin onları yönetmeye başladığını görürler. Yani Yaradan çalışmasında yapmak istedikleri her şeye beden şiddetle direnir.

Onlar, Musa’nın yolunda yürümeye başlamadan önce, çalışmada güçlü idiler. Ama şimdi beden yaptıkları her şeyden iğrenir. Musa hakkında “Çünkü sen Firavun’un gözünde kokumuzu iğrenç hale getirdin.” diye yazılanların anlamı budur. Başka bir deyişle, bedenimiz Yaradan çalışmasında, ihsan etme yoluna başladığımızda bedenimiz ruhumuzdan nefret eder.

165) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Musa onlara Yaradan’ın elçisi olarak gelmeden öncekinden daha da kötü hâle geldikleri için Yaradan’a karşı şikâyetleri vardı. O, onları sürgünden çıkarmak istedi. O hâlde şimdi neden sürgünde daha derine gittiklerini, Firavun’un bedenlerini zorla ve çok daha akıllıca kontrol ettiğini her seferinde farklı bir argümanla anlamalarını sağladığını görüyorlar? Dolayısıyla çalışmada İsrail’in durumu, Musa’nın Yaradan’ın elçisi olarak onlara gelmesinden önce daha iyiydi. Ancak şimdi “Firavun” olarak kabul edilen, bedenlerinin İsrail’in çocuklarının üzerinde tam bir kontrole sahip olduklarını görüyorlar.

Şöyle ki gerçeğin yolunda yürüdüklerini bilmekten gelen yüksek bir ruh hâline sahip olmaları gerekirken tam tersi olmuştu. “Firavun” denen bedenin gözünde nasıl bir ruh haline sahiptiler? Bununla ilgili şöyle yazılmıştır: “Çünkü sen Firavun’un gözünde kokumuzu iğrençleştirdin.” Beden onlara şunu söylüyordu: “İhsan etme çalışmasında ne gibi bir ruh hali var?” Kokuyu iğrençleştirmek, katlanmanın imkânsız olduğu kötü bir koku anlamına gelir. Bu demektir ki bu zihniyete dayanamadılar ve birinin bu pis kokudan kaçmak istediği gibi kaçmak istediler.

Musa’nın Yaradan’a Şikâyetleri

166) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

İsrail halkı, Musa’dan, Yaradan rızası için çalışmaları gerektiğini duyar duymaz, insanın içindeki kötülüğün gerçek direnci başladı. Bu, şu sözlerin anlamıdır: “O zaman Musa, Efendi’ye döndü ve ‘Efendimiz, neden bu insanlara zarar verdin? Senin adına Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun, bu insanlara zarar verdi”. Başka bir deyişle, Firavun denen beden, çalışmaya direnmeye başladı.

167) RABAŞ, Not 877, “Üç Dua – 2”

“Senin adına Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun, bu insanlara zarar verdi.” Bu demektir ki Musa “Senin adına” konuşmaya geldiğinde yani onların Yaradan rızası için çalışmaları gerektiğini kastettiğinde, “O, bu insanlara zarar verdi”, onlar daha da kötüleşir. Başka bir deyişle, Musa gelip sadece Yaradan rızası için çalışmak zorunda olduğumuzu söylemeden önce, herkes Yaradan’a hizmet etti ve kendilerini erdemli olarak kabul etti. Onlar çalışma gücüne sahiptiler ve neden çalışıyor olduklarını bilmek için yakıtları vardı, bu onlar için netti. Ancak Musa Yaradan’ın elçisi olarak geldikten sonra, Yaradan rızası için çalışmalıyız diyenler, daha da kötüleştiler. Dolayısıyla buna göre, Lişma çalışmasına hiç girmemeleri daha iyi olurdu.

168) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

Musa’nın sorusu, yerinde bir soruydu. Yani aklımızla anlıyoruz ki Yaradan’ın emrettiği Tora ve Mitzvot’u yerine getirirsek, düzen şöyle olmalıdır; gerçeğin yoluna bağlanırsak, gerçeğin yolunda yürüdüğümüz için, çalışma kesinlikle daha güçlü olmalıdır, oysa Lo Lişma, gerçeğin yolu değildir.

Bu sebeple, Musa, Yaradan adına konuşmaya geldiğinde, çalışma daha güçlü olmalıydı yani gerçeğin niteliği ile kötülüğün üstesinden gelmeliydi. Oysa Musa ne gördü? Şöyle yazılmıştır: “Senin adına, Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun, bu insanlara zarar verdi” yani kötülüğün üstesinden gelme çalışması zorlaştı. Başka bir deyişle, onlar, daha iyi hale gelmedikleri yani onlar kötülüğün üstesinden gelmek için daha çok güçlenmedikleri gibi,  tam tersine, kötülük daha da fazla güç kazandı.

169) Baal HaSulam, Mektup 10

“Ve Musa cevap verip şöyle dedi, ‘Tanrı sana görünmedi’ diyerek, ‘Bana inanmayacaklar.’” Yorum: Keduşa’nın ağzı sürgünde olduğundan, “Ben yavaş sözlü ve yavaş dilliyim” de olduğu gibi, sadık çoban, Musa, Yaradan’la tartıştı, “Fakat onlar bana inanmayacaklar.” İsrail’i kendime bağlasam ve onlara ihsanı indirsem bile, Firavun’un Klipa’sı onu emer ve onlardan çalar. Ve bana bağlansalar bile yine de beni dinlemezler. Bu demektir ki, Firavun’un Klipa’sının hükmü altında ve ağız ve söz sürgündeyken, yine de İsrail oğulları sadık çobana gerektiği gibi inansalardı, ağzın ve sözün ötesinde Musa’yı dinleyebilirlerdi. Eğer kendilerini bunda güçlendirselerdi, kesinlikle Firavun’un Klipa’sından kurtulacaklardı.

170) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

Yarım bir şey vermek, imkânsızdır. Daha doğrusu, önce kötülüğün tamamı ifşa olmalıdır ve ancak sonrasında yukarıdan, tam olan şey üzerine yardım gelir. Bundan dolayı, Musa; “Bu insanlara neden zarar verdin ve onları neden kurtarmadın” diye sorduktan sonra, daha doğrusu kötülük bütün gücüyle kendini gösterdikten sonra, işte o zaman yukarıdan kurtuluşun geleceği zamandır. Bu nedenle, şimdi onlara gereken yardımı yapacağımı göreceksiniz anlamında, “şimdi” demiştir; yazıldığı gibi, “Güçlü bir el ile onları gönderecek ve güçlü bir el ile topraklarından çıkaracak.” Ancak şimdi zamanı geldi, zira kötülüğün tamamı, içlerinde şimdi ifşa oldu.

171) RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”

Musa’nın, “Senin adına Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun, bu insanlara zarar veriyor ve Sen de kendi halkını kurtarmıyorsun” dediği zaman, Musa’nın bu itirazını anlamalıyız. Musa’nın şikâyeti doğruymuş gibi gözüküyor, zira Yaradan’ın cevabından, Musa’nın doğru söylediğini gösteriyor. Ancak Yaradan, “Şimdi Firavun’a neler yapacağımı göreceksin,” demiştir. Başka bir deyişle, Musa, Yaradan’ın Firavun’a neler yapacağını görecekti. Görünüşe bakılırsa, “Sen göreceksin” yani Musa’nın göreceğini, söylemiş olmalıydı yani ‘şimdi’ sözünü ‘sen’ sözüne çeviren Alef harfi ile olmalıydı yani Atah (sen) olmalıydı. Atah sözü niçin Ayin harfi ile (anlamı ‘şimdi’ olarak) yazılıyor? Bu, daha önce Musa, Firavun’a geldiğinde ve o, bu insanlara zarar verdiği zaman, Mısır’dan çıkılamayacağı anlamına geliyor. Ama şimdi, güçlü bir el ile onları göndermesi ve çıkarması için bir yer vardır.

172) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Musa, İsrail’in yakınmalarını Yaradan’a getirdi ve O’na şunu sordu: “Beni neden gönderdin?” Yaradan, Musa’yı yazıldığı üzere şöyle cevapladı: “Ve Efendi Musa’ya: ‘Şimdi Firavun’a ne yapacağımı göreceksin; zira o kudretli bir el ile onları gönderecek’ dedi.”

Çünkü Kudretli Bir El İle Onları Gönderecek

173) RABAŞ, Not 877, “Üç Dua -2”

“Ve Efendi Musa’ya dedi ki, ‘Şimdi Firavun’a ne yapacağımı göreceksin, çünkü kudretli bir el ile onları gönderecek” Cevap, onların gerçeği söylemedikleri değil, fakat onlardan istediğim, gerçeği, hakikatten çok uzak olduklarını yani Yaradan rızası için çalışmaktan uzak olduklarını hissetmeleridir.  Ardından, Lişma’yı çalışamayacaklarına dair bu tür bir talepleri olduğunda, o zaman size nasıl Yaradan rızası için çalışma gücü verdiğimi göreceksiniz. Sizden gerçeğin yolunda yürüyebilmenizi talep etmiyorum. Sizin için tüm ihtiyacım olan tek şey, bolluğu almak için bir Kli’ye [kap] sahip olmanızdır. Bu nedenle, ihsan etmek için çalışmaya başladığınızda, bu çalışmayı yapamayacak durumda olduğunuzu göreceksiniz ve daha sonra size, “güçlü bir el ile onları gönderecek” denileni vereceğim, yazılmış olduğu gibi “Ve ayrıca İsrail’in çocuklarının inlediğini duydum ki, Mısırlılar onları köleleştirmişler ve antlaşmamı hatırladım, vs ve Ben sizi Mısır’ın ızdıraplarından kurtaracağım” (Çıkış 6).  

174) RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

İhsan etme çalışmasını neden bu kadar zorlaştırdığının cevabı, O’nun kudretli bir elin ifşa olmasını istemesidir. Şöyle yazıldığı gibi: “Çünkü kudretli bir el ile onları gönderecek ve güçlü bir el ile onları topraklarından çıkaracak.”

Kudretli bir el, hangi şekilde gereklidir? Tam olarak karşı tarafın tüm gücüyle direndiği zaman. O zaman kudretli bir el kullanmak zorunda olduğumuz söylenebilir. Ancak karşı taraf zayıf ise bununla başa çıkmak için kudretli bir ele ihtiyaç olduğu söylenemez.

175) Baal HaSulam, Şamati 70, “Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla”

Kişi tüm bu güçlüklerin üstesinden gelir ve onu engelleyen tüm bariyerleri kırarsa ve küçük şeyler onu yoldan uzaklaştırmazsa, o zaman Yaradan kişiye, sadece Yaradan’la ve O’nunla Dvekut’a girmekten saptırmak için büyük Klipot (kabuklar) ve yük gönderir. Bu, Yaradan’ın kişiyi güçlü bir el ile reddetmesi olarak kabul edilir.

Eğer Yaradan kudretli elini göstermezse, onu geri çevirmek zor olacaktır zira onun, başka hiçbir şey için değil yalnızca Yaradan’a bağlanmak için güçlü bir arzusu vardır.

Ancak Yaradan, arzusu o kadar güçlü olmayan birini reddetmek istediği zaman, onu küçük bir şeyle iter. Ona dünyevi şeyler için büyük bir arzu verir, bunun sonucunda kişi kutsal çalışmayı tamamen terk eder ve böylece onu güçlü bir elle itmeye gerek kalmaz.

176) Baal HaSulam, Şamati 70, “Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla”

Ancak kişi zorlukların ve engellerin üstesinden geldiğinde, kolay kolay geri püskürtülemez, bunu ancak kudretli bir el yapabilir. Eğer kişi kudretli elin bile üstesinden gelir ve ne olursa olsun Keduşa’nın (Kutsallığın) bulunduğu yerden uzaklaşmak istemez ve gerçekten yalnızca O’na tutunmak ister ve geri çevrildiğini görürse, o zaman kişi gazaba uğradığını söyler. Aksi takdirde içeri girmesine izin verilirdi. Ama Yaradan’ın gazabına uğramış olduğundan, O’na bağlanmak için Kralın sarayına kabul edilmemiştir.

Dolayısıyla, kişi bulunduğu yerden ayrılmak, zorla içeri girmek istemeden önce, gazaba uğradığını hissettiği söylenemez. Aksine, tüm reddedilmeler ve tüm bu geri çevrilmelerden sonra kendi yerinden ayrılmadığı zaman yani güçlü bir el ve taşkın bir gazap, ona ifşa olduğunda, ancak o zaman “size Kral olacağım” gerçek olur. Bu böyledir çünkü büyük bir hamle ve büyük çabalar sonucunda cennetin krallığı kişiye ifşa olur ve Kral’ın sarayına girmekle ödüllendirilir.

Musa Mısırlıyı Vurdu

177) RABAŞ, Not 237, “Akıl ve Kalp”

“Mısırlıyı vurdu,” onun arzusuyla tatmin olmasına izin vermeyerek ve isteğini reddederek. Buna, kalbine dahil olan “O Mısırlının eylemini ve düşüncesini öldürmek” denir. Ayrıca, aklın hazzı sadece ne yaptığını anladığı şeyi yapmaktır. Mantığına karşı bir şeyler yaptığı ölçüde, mantığı aksini gerektirdiğinde, çektiği acılar, aklına karşı gösterdiği direnişin ölçüsü ile ölçülür.

Bir kişi aklının ötesine geçtiğinde, ona tüm çalışmalarını onaylayan akıl verildiğinde, tüm bunları ihsan etmek için aldığını söyleyebilecektir çünkü kendi adına akıldan vazgeçebilir.

O zaman, inanç ışığıyla ödüllendirilebilir, zira amacı kendisi için olmadığından, kişi vazgeçebilir. Bunun kanıtı, akla karşı olsa bile her şeyi yapmasıdır. Doğal olarak, inanç ışığını alabilir ve amacının ihsan etmek olduğundan emin olabilir.

Fakat kişi inançla çalışamadığı zaman, sadece aklın onayladığı yerde yani alma arzusuna göre çalıştığı zaman, Tzimtzum [kısıtlama] içinde kalır. Bu nedenle iki çalışmaya ihtiyacımız vardır: akıl ve kalp.

 

178) RABAŞ, Not 506, “Bizi Çobanların Elinden Kurtardı”

Yaradan, Musa’ya, onları hem birinci hem de ikinci beladan kurtaracağına söz verdi. Bununla birlikte, ilk beladan çıkışın esas olarak maddesel arzulardan çıkış olduğunu ve o olmadan manevi hazlara ulaşmanın imkânsız olduğunu bilmeliyiz.

Midraş’taki alegori budur, “Mısırlı bir adam bizi çobanların elinden kurtardı.” Bu demektir ki Mısırlıyı öldürdüğü gerçeği yani ilk sebebi, daha sonra bile, manevi hazlar üzerinde sürgün olan ikinci safhaya geldiğimizde, ihsan etmek için onları almamız gerektiğini ve bedenin aynı fikirde olmadığını hatırlamalıyız. Yani Mısırlıyı öldürmek, “Mısırlı” olarak adlandırılan bedensel ihtiraslara atıfta bulunur.

Diğer taraftan, ikinci sıkıntı İsrail’in niteliğidir yani kişi manevi hazlara sahiptir, ancak yine de sıkıntıdadır, zira ihsan etmek için üstesinden gelmek zorundadır ve onu bu sıkıntıdan da kurtarması için Yaradan’a ihtiyacı vardır.

 Yanan Çalı

179) Herkes İçin Zohar, Şemot [Çıkış], “Bir Çalının Ortasından Çıkan Ateşin Alevinde”, Madde 396

Musa düşündü ve şöyle dedi: “Belki de İsrail bu ağır çalışma içinde yok olacak, ‘Ve onların yüklerine baktı’ diye yazıldığı gibi.” Bu yüzden “Ve RAB’bin meleği ona bir ateşin alevinde göründü… ve bak işte, çalı ateşle yandı” yani ağır işlerle köleleştirildiler. “Ve çalılar tükenmedi” yani sürgünlerinde yok edilmediler. Ne mutlu İsrail’e, çünkü Yaradan onları tüm halklardan ayırdı ve onlara “oğullarım” dedi, yazıldığı üzere, “Siz, Tanrınız Efendinin çocuklarısınız.”

180) Herkes İçin Zohar, Şemot [Çıkış], “Bir Çalının Ortasından Çıkan Ateşin Alevinde”, Madde 389

Burada, Yaradan’ın kötülere olan merhametini görüyoruz. “Bakın, çalı ateşle yandı,” kötüler için onun içindeki Din’i infaz etmektir, “Ve çalılar tükenmedi,” yani içlerinde bir yıkım olmadı. “Ateşle yandı” cehennem ateşini ifade eder. Ateş, erdemli olan Musa’ya görünse de, ateş, cehennem ateşini, kötüleri ima eder. Ancak, “Çalılar tükenmedi” demek, O’nun onları yok etmediği anlamına gelir.

181) RABAŞ, Not 516, Ayakkabı

Ayakkabı, casusların iddiasını giydiği anlamına geliyorsa, Musa hakkında neden “Ayakkabılarını ayağından çıkar” denildi? Ve buna göre “Ayakkabılarını çıkar” ın anlamı ne olacak? Ragleha’nın [bacakların], kişiye öğrenim yoluyla gelen anlamına gelen Reglilut [alışkanlık / gelenek] kelimesinden geldiğini söylemeliyiz. Öğrenimini kaybetmemek için, kapatmak anlamına gelen Man’ul [kilit] kelimesinden bir Naal’a [ayakkabı] ihtiyacı vardır. Bununla birlikte, Tora olan Musa’nın niteliği, Min’al [ayakkabı] kelimesinin tam tersidir yani orada ayakkabıları atmalı ve Tora yolundaki her şeyi kabul etmeliyiz.

 

Simgeler Ve İşaretler

182) Baal HaSulam, Mektup 10

“Ve Mısır’da, Yusuf’u bilmeyen yeni bir kral doğdu.” Maddeye düştüklerinden sadık çoban Musa’nın yüceliğini de inkâr edecekler, öyleyse Musa’nın onları o kötü ve güçlü Klipa’dan kurtarması nasıl mümkün oldu?

Dolayısıyla, Yaradan, Musa’ya İsrail oğullarına göstermesi için üç işaret vermiş ve bu işaretleri onlara her seferinde bir tane olmak üzere nasıl göstereceğini öğretmiştir. Yaradan ayrıca, onlara gösterebilmesi için ona yukarıdan yardım edeceğine söz vermiştir. İsrail oğulları ondan bu işaretleri kabul ettikten sonra Musa’yı dinlemeye gelecek ve o zaman onları o acı sürgünden kurtarabilecektir.

183) Baal HaSulam, Mektup 10

Üç işaret. İlk işaret, asanın yılana, yılanın asaya dönüşmesidir. İkinci işaret, elini göğsünden ayırmadan tuttuğunda, kar gibi cüzzamlı olması ve göğsünden ayırdığında normal eti gibi olmasıdır. Üçüncü işaret, Nil’in suyunun toprağa dökülerek kana dönüşmesidir.

 

Asa Ve Yılan

184) Baal HaSulam, Şamati 59,  “Asa ve Yılan Hakkında”

“Ve Musa cevapladı ve dedi ki: ‘Ama dur, bana inanmayacaklar,” … “Ve Rab ona dedi ki: “O elindeki nedir?’ Ve o dedi ki: ‘Asa’ Ve O dedi ki: ‘Yere at onu …’ ve o bir yılan oldu ve Musa ondan kaçtı.” (Mısır’dan Çıkış 4) Anlamamız gerek ki, iki dereceden daha fazlası yoktur, ya Keduşa (Kutsallık) ya da Sitra Ahra (Öteki Taraf) vardır. Bir ara durum yoktur, eğer yere atılırsa, aynı asanın kendisi yılan olur.

185) RABAŞ, Makale 35 (1986) , “Av’ın On beşi”

Yaradan’ın, Musa’ya şöyle dedi (Çıkış 4:2) “Ve Tanrı, Musa’ya, ‘Elinde ne var?’ dedi. Musa, ‘Asa’ dedi. Tanrı, ‘Yere at onu’ dedi ve asa, yılan oldu ve Musa ondan kaçtı.” O, Musa’nın ellerine, ‘inanç’ denildiğini söyledi. Bu, ‘az önemli’ olarak addedilir çünkü insan sadece bilgiye özlem duyar. Elde etmek isteyeceği bir bilgi olmadığını gördüğü yerde, konuya erişemez. Zaten bu iş için çaba harcamış olduğunu savunur yani Yaradan için her şeyi yapmıştır ama o yerinden birazcık bile oynamamıştır. Bu nedenle, beden ona der ki: “Bundan vazgeç ve asla ona ulaşabileceğini düşünme. Yani bu yoldan ayrıl.” O zaman, Yaradan, ona şöyle söyler: ‘Yere at onu’; yani İsrail halkının önünde yapman gereken budur.

186) Baal HaSulam, Şamati 59, “Asa ve Yılan Hakkında”

“O elindeki nedir?” sorusunun anlamı budur.

El, edinmek demektir “El edinirse” sözlerinden gelir. “Asa”, kişinin tüm ediniminin daha az önemli anlayışlar üzerine inşa edildiği anlamına gelir; bu mantık ötesi inançtır.

(İnanç, daha düşük öneme sahip ve alçaklık olarak görülür. İnsan, ancak mantıkdâhilinde kıyafetlendirebildiği şeyleri takdir eder. Ancak, eğer kişinin aklı buna erişmez, direnç gösterirse o zaman kişi inancın, aklından çok daha büyük öneme sahip olduğunu söylemelidir. Bunun sonucunda, kişi o anda aklını indirir ve Yaradan’ın yoluna direnç gösterdiğini, inancın kendi aklından çok daha önemli olduğunu mantık dâhilinde anladığını söyler. Çünkü Yaradan’ın yolu ile çelişen tüm kavramlar değersiz kavramlardır.

Daha doğrusu, “Onların gözleri var ama görmezler, kulakları var ama duymazlar.”Bu demektir ki, kişi duyduğu ve gördüğü her şeyi iptal eder. Buna “mantık ötesi gitmek” denir. Bu, kişiye aşağılık ve Katnut (küçüklük/bebeklik) gibi görünür.

 

187) Baal HaSulam, Şamati 59, “Asa ve Yılan Hakkında”

İnanç yolunu seçmekten başka bir seçeneği olmayan kişi, inancı aşağı görür. Hâlbuki Yaradan Şehina’sını ağaçlar ve kayalardan başka bir şeye yerleştirebilirdi.

Ancak, O inanç denilen bu yolu özellikle seçmiştir. Daha iyi ve daha başarılı olduğu için bu yolu seçmiş olmalıdır. O’nun için inancın daha düşük bir öneme sahip olmadığını görüyorsunuz. Tam tersine, özellikle bu yolun pek çok erdemi vardır, ancak yaratılanların gözünde aşağı görünür.)

Eğer asa yere atılır ve kişi daha yüksek bir idrak ile yani mantık dâhilinde, mantık ötesini küçümseyerek çalışmak ister ve bu çalışma ona aşağı görünürse, kişinin Tora’sı ve yaptığı tüm çalışma derhal yılan hâline gelir. Başlangıçta var olan yılanın anlamı budur ve “Gururlu olana Yaradan der ki: ‘O ve Ben aynı yerde barınamayız.’” sözlerinin anlamı budur.

188) Baal HaSulam, Şamati 59, “Asa ve Yılan Hakkında”

kişi asa anlayışını yere atar ve kendini daha yüksek bir nitelikle çalışmak için yükseltirse, bu zaten yılandır. Ortası yoktur ya bir yılandır ya da Keduşa, zira kişinin asa anlayışından edindiği tüm Tora ve çalışma, artık yılan anlayışına girmiştir.

189) Baal HaSulam, Şamati 59, “Asa ve Yılan Hakkında”

Kişinin Sitra Ahra’nın otoritesinde kalmaması için, Yaradan, kişinin asanın anlayışını terk etmesi durumunda, hemen yılanın anlayışına düşeceği şekilde bir ıslah yapmıştır. Kişi, alçaklık denilen inanç anlayışını bir kez daha kabul etmedikçe, derhal başarısız duruma düşer ve kuvvetlenmek için güç bulamaz.

Böylece bu başarısızlıkların kendisinin, kişinin bir kez daha asa anlayışını üstlenmesine neden olduğu sonucu çıkar; bu mantık ötesi inancın anlayışıdır.

 

190) Baal HaSulam, Şamati 59, “Asa ve Yılan Hakkında”

Dolayısıyla her hâlükârda,“asa” denen mantık ötesi inanç algısını kabullenmekten başka seçeneği yoktur. Asa elde olmalıdır; yere atılmamalıdır. “Harun’un asası filiz verdi.” ayetinin anlamı budur.

Bu, kişinin Yaradan’a hizmet ederken edindiği tüm filizlenmenin özellikle Harun’un asasına dayandığı anlamına gelir. Bu, hakikat yolunda yürüyüp yürümediğimizi anlamamız için bize bir işaret vermek istediği anlamına gelir. Bize yalnızca çalışmamızın temelini bilebilmemiz, yani kişinin hangi esas üzerinde çalıştığını bilebilmesi için bir işaret vermiştir. Kişinin çalışmasının temeli asa ise bu Keduşa’dır ancak çalışmasının esası mantık dâhilinde ise Keduşa’ya ulaşmanın yolu bu değildir.

191) Baal HaSulam, “Üç İşaret”

“Onu yere at”, Klipa’ya [kabuğa] izin verildiği anlamına gelir. “Ve o bir yılan oldu ve Musa ondan kaçtı” demek, onlara şu ana kadar O’na itaat etmemelerinin sebebinin, kuyruğuyla vuran yılanın gücü olduğunu açıklar. Bu yüzden onu öldürmek isteyen insanlara vb. inandılar ve bu nedenle “Musa Firavun’dan kaçtı”.

Ancak, şimdi Yaradan ona bu gücü vermiştir: “Elini uzat ve onun kuyruğunu tut”, yani bu, kötülere inanmamaları, sadece O’na inanmaları gerektiği anlamına gelir. Ve sonra, “Ve o avucunda bir asa oldu”, zira tam ve saf bir inanç elde edeceklerini ve yılanın artık onlara saldıramayacağını gördüler.

 

Pesah – Kaynaklardan Seçilmiş Alıntılar (192-250)

MISIR’DAN ÇIKIŞ

  •         Mısır’dan Çıkış
  •         Mısır’dan Çıkış Mucizesi
  •         “Ve Mısır Kralı Öldü”
  •         Ve İsrail Oğulları Çalışmadan İç Çekti
  •         Ve Ağladılar Ve Ağlamaları Çalışmadan Tanrı’ya Ulaştı
  •         Mısırlılardan Kelim [Kaplar] Ödünç Alma
  •         Onlar Birçok Mülkle Çıkacaklar
  •         Pesah Sunusu
  •         Atlamak Ve Üzerinden Geçmek
  •         Aceleyle
  •         Benim, Bir Elçi Değil

 

Mısır’dan Çıkış

  1. RABAŞ, Not 932, “İlk Yenilik”

Kişi kendinin hizmetkarı olduğunda, Yaradan’ın hizmetkarı olamaz, çünkü aynı anda iki krala hizmet etmek imkansızdır. Sadece Mısır’dan çıktığında yani kendi için almaktan çıktıktan sonra, Yaradan’ın hizmetkarı olabilir. O zaman, Tora ile ödüllendirilebilir. Buradan ilk yeniliğin Mısır’dan çıkış olduğu sonucu çıkar.

  1. RABAŞ, 66. Mektup

Eğer bir kişi dünya ulusları gibi bu kuralın altına girerse, o zaman sürgündedir ve o zaman puta tapan biri olarak kabul edilir. Ve o zaman Yaradan’ın bu sürgünden kurtulmasına yardım etmesi adına dua etmek için yer vardır. Ve sonra şöyle denilebilir: Şimdi, yani kişi sürgündeyken ve bir puta tapan olarak görüldüğünde, “Şimdi Yaradan bizi O’nun çalışmasına yaklaştırdı” yani Yaradan’ın çalışmasında çalışmak ve puta tapmanın yönetimi için çalışmamak denebilir.

 

Tüm çalışma Yaradan için olduğunda, buna “Mısır’dan çıkış” denir. Bu nedenle emirleri Mısır’dan çıkışın anısıyla ilişkilendiririz. Ancak o zaman, Mısır’daki sürgünden çıktıktan sonra, emirleri başka nedenlerle değil, Yaradan’ın emri olduğu için yerine getirebiliriz.

  1. Baal HaSulam – “Sürüyü Toplamanın Zamanı Değil”

Kişi kendini halktan soyutlamamalı ve kendisi için, hatta kendini Yapan’ı memnun etmek için bile olsa istememeli, yalnızca tüm halk için istemelidir. […] Özellikle kendi ruhu için istemek üzere halktan ayrılan kişi bir şey inşa etmez. Aksine, ruhunu mahveder, […] Çalışırken bile, kişi tek başına dua ettiğinde, arzusu dışında halktan ayrılır ve ruhunu mahveder. [Yani, İsrailoğullarından hiç kimse kişisel bir şey talep etmek üzere uyanmadı, […] çünkü hiç kimsenin hiçbir şeye ihtiyacı yoktu çünkü kendilerini ayrı benlikler olarak hissetmiyorlardı ve bu onların Mısır’dan güçlü bir elle çıkma güçleriydi.

  1. RABAŞ, Not 922, “Kişi Mısır’dan Çıkış Hakkında Ne Kadar Çok Konuşursa

“Mısır’dan çıkış hakkında ne kadar çok konuşulursa o kadar iyi olur.” Mısır’dan çıkış hakkında neden bu kadar çok konuşmamız gerektiğini, ne kadar çok konuşulursa o kadar iyi olacağını söylediklerini anlamalıyız. Ayrıca, “Her nesil kendini Mısır’dan çıkmış gibi görmelidir” sözünü de anlamalıyız.

 

Işığa eklenecek bir şey olmadığı, bunun yerine Kelim’e [kaplara] ekleneceği bilinmektedir. Dolayısıyla, “daha fazlası” sürgün hissinin eksikliğiyle ilgili olan Kelim ile ilgilidir. Kişi sürgünü hissetmeye başladığında, kendisinin Mısır’da olduğunu hisseder. Böyle bir durumda,

Mısır’da iken Mısır’dan çıkışı nasıl övebilir?

 

“Kendini Mısır’dan çıkmış gibi görmelidir” ifadesinin anlamı budur.

  1. RABAŞ, Not 934, “Mısır’dan Göçün Hikayesini Anlatma Görevi”

“Hepimiz bilge olsak bile… Mısır’dan çıkış öyküsünü anlatmamız emredildi.” Tora’yı ve anlayışı edinmiş olmamıza rağmen, İsrail halkının Firavun’un sürgününden çıkışının kökenine hala başvurmamız gerektiğini söylemeliyiz. Bu böyledir çünkü en önemlisi Klipa’dan [kabuk] çıkış ve Keduşa’ya [kutsallığa] giriştir.

 

Geri kalan dereceler sebep ve sonuç olarak kabul edilir. Dolayısıyla, bunun için Yaradan’ı yüceltmeli ve övmeli ve bu sayede tüm dünyalara sevinç yaymalıyız. Bu, Klipot’tan özgür kalmanın kıymetini ve önemini hissederek, neşenin o ölçüde arttığı anlamına gelir. Neşeye sahip olduğumuz ölçüde, yüceltebilir ve övebiliriz. Bu nedenle her yıl kökü uyandırmalıyız.

 Mısır’dan Çıkış Mucizesi

  1. RABAŞ, Makale 11 (1990), “Çalışmada, Hanuka Mumunu Sola Yerleştirmenin Anlamı Nedir?”

“Mucize”, kişinin elde edemeyeceği bir şeyi ifade eder. Öyle ki yukarıdan bir mucize verilmeden kişinin onu elde etmesi imkânsızdır. Sadece bu şekilde gerçekleşene “mucize” denir.

Bu sebeple kişi, kötü eğilimin zaten farkında olduğu, içindeki dünya uluslarının hükmünden çıkmasının imkânsız olduğu, içindeki İsrail’in onların altında sürgünde olduğu ve onların gücünden çıkabilmenin bir yolunu göremediği bir aşamaya geldiğinde, Yaradan onlara yardım edip onları dünya uluslarının otoritesinden çıkardığı ve İsrail halkının, onlara hükmetmesi için her şeyi tersine çevirdiğinde buna “mucize” denir.

  1. RABAŞ, Makale 11 (1990), “Çalışmada, Hanuka Mumunu Sola Yerleştirmenin Anlamı Nedir?”

Yaradan onları Mısır topraklarından çıkardı yani Yaradan onları Mısır’ın ıstırapları altından çıkardı. Kişi, Mısır’dan çıkışta gerçekleşen bu mucizede olduğu gibi, Yaradan çalışması yolunda yürüyen herkesi, Yaradan’ın kurtaracağına inanmalıdır çünkü kişinin kendini-sevmenin hükmünden çıkması ve sadece Yaradan için olanla ilgilenmesi gerçek bir mucizedir.

  1. RABAŞ, Makale 17 (1990), “Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir?”

İnsanın doğasını değiştirme yeteneği sadece Yaradan’ın elindedir, bu demektir ki doğayı O yarattı ve onu O değiştirebilir ve buna bir mucize olan “Mısır’dan çıkış” denir. Bu nedenle, “gel” diye yazılmıştır,  ikisi birlikte anlamdadır ve “bir araya gelin” dediğimiz gibi, Yaradan ve Musa da aynı şekildedir.

200. RABAŞ, Makale 40 (1990), Çalışmada, ‘Çünkü Siz Tüm Halkların En Küçüğüsünüz’ Nedir?

Kişi, kendi iyiliği için değil de ihsan etme arzusuyla çalışabilmesinin hiçbir yolu olmadığını görür. Böyle bir şey ancak yukarıdan bir mucize ile olabilir. Ve gerçekten de buna “Mısır’dan çıkış” yani doğası gereği sahip olduğu akıldan, haz almadıkça hareket etmenin mümkün olmadığı yerden çıkmak denir. Diğer taraftan, burada kişi Yaradan’dan kendisine hiçbir duygu ya da tadın olmadığı yerde çalışması için güç vermesini, ancak Yaradan’ın bu çalışmadan haz aldığına inanmak ister çünkü her şey ihsan etmek içindir.

 

“Ve Mısır Kralı Öldü”

  1. RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir?”  

“Ve Mısır kralı öldü” sözünü yorumlamalıyız. Bu, “Mısır Kralı’nın Klipa’sı” olarak adlandırılan, kendi menfaatleri için yapılan çalışmayla ilgilidir. Onlar, onun için çalışmayı bıraktılar, yani “Mısır kralının kontrolü” olarak adlandırılan, kendileri için çalışmanın ölüm olarak kabul edildiğini hissettiler. Bunun yerine, Yaradan’ın rızası için çalışmayı üstlendiler, ancak o zaman çalışmaya güçleri yetmedi çünkü onları Mısır kralı yönetiyordu.

Sonuç olarak, kendi iyilikleri için çalışmadılar, ancak Yaradan rızası için de çalışamadılar. Bu, “Ve İsrail oğulları çalışmaktan iç çektiler ve haykırdılar ve çalışmadan haykırışları Tanrıya yükseldi.” ayetin anlamıdır.

  1. Baal HaSulam, Şamati 159 – “Ve O Günlerde Gerçekleşti”

Mısır’da yaptıkları çalışmayı gerçekten çok seviyorlardı. “Ve uluslar birbiri ile kaynaştılar ve yaptıkları eylemlerden dersler aldılar.” sözünün anlamı budur. Bu, eğer İsrail bir ulusun egemenliği altındaysa, bu ulus, onları kontrol eder ve onun egemenliğinden kurtulamazlar anlamına gelir. Bu şekilde çalışmaktan tat aldıkları için, esaretten kurtulmaları mümkün olmamıştır.

Peki, Yaradan ne yaptı? “Mısır kralı öldü.” yani bu esareti kaybettiler. Böylece artık daha fazla çalışamazlardı; eğer Mohin’in mükemmelliği yoksa köleliğin de eksik olduğunu anladılar. Bu nedenle “İsrail oğulları çalışmadan dolayı iç çekti.” Çalışma için yeterli olamadıklarını anladılar ve köleliğe dayanma güçleri kalmadı.

“Mısır kralı öldü.” sözü, onlara bakan ve besleyen Mısır Kralı’nın tüm hâkimiyetinin öldüğü anlamına gelir. Bu nedenle dua edecek yerleri vardı. Ve hemen kurtarıldılar.

  1. RABAŞ, Makale 16 (1985), “Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe”  

‘Bakanları İsrail’e hükmettiği sürece, haykırışları duyulmadı. Bakanları düştüğünde, ‘Mısır’ın kralı öldü,’ diye yazar ve hemen ardından, ‘Ve İsrail’in çocukları, çalışmaktan dolayı iç çektiler ve haykırdılar ve çalışmaktan dolayı haykırışları Tanrı’ya ulaştı.’ Fakat o zamana kadar, haykırışları cevaplanmadı.”

Bu nedenle, diyebiliriz ki eğer Mısır’ın bakanını tahttan indirme zamanı değilse, seçim için ya da onların pişman olması ve sürgünden kurtarılmaları için hiç yer yoktur. Der ki (Sulam Yorumu, Mısır’dan Çıkış, madde 380) “‘O birçok gün içinde.’ ‘Birçok’, İsrail’in Mısır’da kalışını işaret eder, yani son gelmiştir. Ve onların sürgünü tamamlanmış olması için, ne der? ‘Mısır’ın kralı öldü.’ Bu ne demektir? Mısır’ın bakanı, makamından aşağı indirildi ve gururunu yitirdi demektir. Bu yüzden metin onunla ilgili şöyle der: ‘Mısır’ın kralı öldü,’ çünkü düşüş, onun için ölmek sayılır. Onların bakanı olan Mısır kralı düştüğünde, Yaradan İsrail’i hatırladı ve onların iniltisini duydu.”

  1. RABAŞ, Makale 16 (1985), “Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe”  

“Ve onların sürgünü tamamlandığı için,” sözleriyle ilgili olarak, Zohar, “Mısır’ın kralı öldü,” der, çünkü o, tahtan indirilmeyi ölüm olarak görür. Ve onların bakanı olan Mısır’ın kralı düştüğü için, Yaradan İsrail’i hatırladı ve onların duasını duydu. Zamanı gelmeden önce hiçbir dua yardım etmeyecektir kuralı gereği, yapılabilecek hiçbir şey yoktur, çünkü Yaradan, onların duasını duymayacaktır.

Yukarıdaki sözlerle, konuları olduğu gibi anlayabiliriz. Bu, bilgelerimizin, “Ben Yaradan, onu zamanında hızlandıracağım,” cümlesiyle ilgili bahsettikleri durumun aynısıdır. Eğer onlar ödüllendirildilerse, “Onu hızlandıracağım.” Eğer ödüllendirilmedilerse, “Zamanında.” Diğer bir deyişle, zamanı geldiğinde, Yaradan tarafından bir uyanış gelir ve onun sayesinde İsrail, tövbe eder. “Zohar Kitabı’na Giriş”te (madde 16) yazıldığı gibi, seçimin zaman açısından olduğu ortaya çıkar.

Bütün yukarıda bahsedilenlerden çıkan sonuç, kişinin kurtuluş zamanını düşünmemesi gerektiğidir -ondan önce duaları kabul edilmez, yazılıdır- çünkü bu, zamanın niceliği ve ızdırabın niteliğine bağlıdır, ızdırabın tamamlanacağı belli bir zaman vardır.

  1. RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”  

Zohar’ın “bakanlarının düşüşü” olarak adlandırdığı  ‘Ve Mısır kralı öldü’, koşulunu görmekle ödüllendirildikleri zaman, şu farkındalığa gelirler; Mısır’ın bir vekili olduğu, bu vekilin yetki sahibi olduğu, haykırışlarını engellediği, bu yüzden haykırışlarının yukarıdan duyulmadığı düşüncesinden, bu bakış açısından, İsrail halkı kurtulur.

Bunun yerine, şimdi, Mısır’da, İsrail’in dualarının kabul edilmesini engelleyen bir vekil olmadığını görmekle ödüllendirildiler. Doğrusu, Yaradan dualarını duymuş ve kalplerini katılaştırmıştı. Şöyle ki, Yaradan ‘kendisi için alma arzusu’ denen, kötülüğün gerçek formunun ifşa olmasını istemiştir.

Demek ki  O, onların feryatlarını işitmiştir.

  1. RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”  

Bakanlarının yetkisini kaybetmesine kim sebep oldu? Hiçbir zaman çalışmadan ve kötülüğün ifşasına bir yer açana dek mücadeleden kaçmamaları sebep oldu. O zaman gerçekle ödüllendirildiler. O zamana kadar burada onların bakanı da yoktu ama onlar öyle sanıyorlardı. Bunu bilgelerimizin ‘Ayrılması ve elini vermesi birdir’ dediği, iki şeyin, aynı anda olması izler.

Yukarıdakilere göre çok fazla güçlenmeli ve mücadeleden kaçmamalıyız, ‘Yaradan her ağzın duasını duyar’ koşuluna, dünyada yalnızca tek bir güçten, Yaradan’ın gücünden başka hiçbir gücün olmadığına ve O’na yöneltilmiş olan her şeyi, O’nun daima duyduğuna inanmalıyız.

Ve İsrail Oğulları Çalışmadan İç Çekti

  1. Baal HaSulam, Şamati 159,  “Ve O Günlerde Gerçekleşti”

“İzlediğimiz yolda Mısır’da geçen günlerin ardından, Mısır Kralı öldü ve İsrail halkı esaretleri nedeniyle iç çekti ve ağladı, feryatları Yaradan’a doğru yükseldi. Ve Yaradan onların yalvarışlarını duydu.” (Mısırdan Çıkış 2: 23-4). Bu, onların dayanamayacakları kadar çok acı çektikleri anlamına gelir. Ve dualarında öyle yalvardılar ki, “Haykırışları Yaradan’a kadar yükseldi.”

  1. RABAŞ, Makale 14, “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

“Ve İsrail’in çocukları bu çalışma nedeniyle iç çektiler” ifadesinde kastedilen çalışma nedir? Bu, Yaradan çalışmasından anlamına gelir. Buna “ağır çalışma” denir, zira onlar için ihsan etmek üzere çalışmak zordu, çünkü Mısırlılar ve Mısır Kralı Firavun onlara kendi düşüncelerini ve arzularını yerleştirmişlerdi.

Başka bir deyişle Mısır Klipa’sı öncelikle kendine-sevgi olduğundan Mısırlılar İsrail Halkı’na hükmettiler. Böylece İsrail Halkı da onların ‘’kendine-sevgi’’ denen yolunda yürüyecekti. İsrail’in bu düşüncelerin üstesinden gelmesi zordu. Şu yazılanların anlamı budur: “Ve İsrail’in oğulları çalışmadan iç çektiler.”

  1. Baal HaSulam, Şamati 86, “Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler”

Ancak, Firavun’un hâkimiyetinden kendi güçleriyle çıkamayacaklarını gördüler. Bu sebeple“Ve İsrail’in çocukları çalışmaktan iç çektiler.” yazılmıştır çünkü sonsuza kadar sürgünde kalacaklarından korktular. Akabinde, “Feryatları Tanrı’ya ulaştı.” ve Mısır’daki sürgünden çıkmakla ödüllendirildiler.

  1. RABAŞ, Makale 36 (1990), “Çalışmada, ‘Asaf’ın ve İsmail’in Çocukları Tora’yı Almak İstemediler’ Ne Demektir?”

“Ve İsrail oğulları çalışmaktan iç çektiler ve haykırdılar ve haykırışları çalışmadan Tanrı’ya yükseldi.” Yani, Zohar’da söylediği gibi, yardım istemeleri yoluyla, onlara her seferinde yeni ışıklar verilmeliydi, yukarıdan verilen yardım “kutsal ruh” olarak kabul edilir ve bu sayede İsrail halkı büyük ışıklara ihtiyaç duyacaktır, zira aksi takdirde Mısırlıların kontrolünden çıkamazlar.

Bunun sonucu olarak, Yaradan’ın cevabı, onlara yardım isteme ihtiyacını vereceği yani her seferinde onlara daha fazla kötülük göstereceği, böylece sürekli olarak daha büyük yardım istemeye ihtiyaçları olacağı şeklindeydi. Böylelikle yaratılışın amacının ışığı onlara ifşa edilecektir.

  1. RABAŞ, Not 933, “Mısır’dan Çıkışa İlişkin”

Kesinlikle her seferinde değişimleri, yükselişleri ve düşüşleri görerek, mücadele ederek dua edecek bir yer uyanır. Sonra “Ve İsrail oğulları çalışmaktan iç çekti ve feryatları yükseldi” sözleri gerçek olur. Sürgün tam olarak ortaya çıkarsa, kurtuluş başlar.

Bu bize o dönemde Mısır’da gerçekleşen sürgün ve kurtuluşun sırasını gösteriyor ve bu, ıslahın sonuna kadar uzatmamız gereken sıradır.

  1. RABAŞ, Makale 11 (1986), “Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir”  

Kalbin derinliklerinden dua edebilmenin iki koşulu vardır: 1) Kişinin çalışması, doğasına karşı olmalıdır. Şöyle ki kişi, her şeyi ihsan etmek için yapmak ve kendine-sevgiden çıkmak ister. O zaman bir eksikliğe sahip olduğu söylenebilir. 2) Kişi, kendi başına, kendine-sevgiden çıkmaya başlar ve bunun için çaba harcar ama kendi durumundan 1 cm bile uzaklaşamaz. O zaman Yaradan’ın yardımına muhtaç olur ve duası gerçektir çünkü kendi başına hiçbir şey yapamayacağını görür. Daha sonra ona yardım etmesi için, Yaradan’a haykırdığında, bunun çalışmadan olduğunu bilir, şöyle yazıldığı gibi “Ve İsrail oğulları çalışma yüzünden iç çektiler.” Bu demektir ki, çalışmak ve Yaradan’a ihsan edebilme derecesini edinmek istemekle kendi doğalarından çıkamadıklarını gördüler, böylece kalplerinin derinliklerinden dua ettiler.

  1. RABAŞ, Makale 38 (1990), “Çalışmada ‘Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır’ Nedir?”  

Kişi halen yukarıdan yardım alacağı bir yere yakın durduğunda, “yakın”ın anlamı şudur, Kli, yani ihsan etme arzusu ondan uzaktadır ve kişi yalnız Yaradan’ın ona yardım edebileceğini görmektedir. Baal Hasulam’ın dediği gibi, bu kişinin çalışmasındaki en önemli noktadır, zira bundan sonra Yaradan ile yakın teması olur çünkü Yaradan’dan başka hiçbir şeyin ona yardım edemeyeceğini yüzde yüz görür.

Buna inanmasına rağmen hala bu inancı her zaman özellikle şimdi Yaradan’dan kurtuluşu edinmenin en iyi zaman olduğunu onun için aydınlatmaz; tam da şimdi kurtarılabilir ve Yaradan onu yakınına getirebilir yani ona ihsan etme arzusu verir ve onu kendini-sevmekten çıkarabilir, buna “Mısır’dan çıkış” denir. Başka bir deyişle İsrail’e eziyet eden ve ona kutsal çalışma yapması için izin vermeyen Mısır’lıların kontrolünden çıkar.

Ve Haykırdılar Ve Haykırışları Çalışmadan Tanrı’ya Ulaştı

  1. RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir?”  

“Ve İsrailoğulları çalışmaktan iç çektiler ve haykırdılar ve haykırışları çalışmaktan Tanrı’ya yükseldi.”  O halde “ve haykırdılar” sözünün anlamı nedir? Bu, “çalışmaktan Tanrı’ya” olan “haykırışları yükseldi” demektir. Yani çalışmalarının, kendi menfaatleri için değil, Tanrı için olmasını istemeleri, ama bu işi yapamamaları gerçeği, bu onların haykırışıydı.

  1. Herkes İçin Zohar, Şemot (Çıkış), “İç Çekmek, Ağlamak, Feryat Etmek” Madde 354

Feryat etmek ile ağlamak nasıl farklıdır? Sadece duada bir feryat vardır, “Duamı duy, Tanrım ve haykırışıma kulak ver” ve ayrıca “Benim feryadım Sanadır, Ey Efendim” ve “Benim haykırışım Sanadır ve Sen beni iyileştireceksin. “Bu nedenle, feryat duanın sözleri anlamına gelir. Ağlamak, ağlamak ve hiçbir şey söylemeden ağlamak anlamına gelir. Ağlama hepsinden daha büyüktür çünkü ağlama yürektendir. Yaradan’a, dua etmekten ya da iç çekmekten daha yakındır, şöyle yazılmıştır, “Çünkü eğer Bana ağlarlarsa, kesinlikle onların ağlamalarını duyarım.”

İç çekme, ağlama ve feryat; düşüncedir, sestir ve konuşmadır; Bina’dır, ZA’dır ve Malhut’tur. Dolayısıyla, içinde konuşmanın olmadığı bir haykırıştır, sözlerle dua etmekten daha makbuldür, çünkü konuşma açığa çıkandır ve içinde bir tutunuş vardır, ancak ağlamada, ağlayan kalp dışında ifşanın olmadığı bir feryat vardır, içinde suçlayanları tutuş yoktur. Aynı zamanda iç çekmekten daha kabul edilebilirdir çünkü yalnızca iç çeken, Bina olan düşüncesinde açığa çıkar ve alttaki kişi bunun aracılığıyla Yaradan’a tam olarak bağlanamaz. Bu yüzden ağlama daha kabul görendir.

  1. Herkes İçin Zohar, Şemot (Çıkış), “İç Çekmek, Ağlamak, Feryat Etmek” Madde 355

“Ve bütün gece Efendi’ye ağladı.” Her şeyi -iç çekmeyi, feryat etmeyi- bıraktı ve Yaradan’a en yakın olduğu için ağladı, yazıldığı gibi, “Ve şimdi, İsrail oğullarının ağlamaları Bana ulaştı.”

  1. RABAŞ, Makale 41 (1990), “Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?”

İnsanın kalbindeki kötülük; kişi onu yenemez ve Yaradan’a, kendisine yardım etmesi ve onu Mısır Kralı Firavun’un yönetiminden kurtarması için haykırmak zorundadır. O kişiye nasıl yardım eder? Zohar’da söylendiği gibi, “kutsal bir ruhla.” Bu, her yardım istediğinde, kişinin kutsal bir ruh aldığı anlamına gelir.

  1. RABAŞ, Makale 14 (1987), “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”  

Kişi gerçeği olduğu gibi gördüğünde, kendine-sevgiye nasıl da battığını ve bedeninde ihsan etmek için bir şeyler yapmasına izin verecek hiçbir kıvılcımın olmadığını gördüğünde, bu durumda kişi gerçeği zaten edinmiş, yani kötülüğün farkındalığına gelmiştir. O zaman kendine yardım etmenin bir yolu yoktur. Yalnızca tek bir tavsiye vardır: Yaradan’a ona yardım etmesi için haykırmak. Şöyle yazıldığı gibi: “Ve İsrail’in çocukları çalışmadan dolayı iç çektiler, haykırdılar ve çalışmadan dolayı haykırışları Tanrı’ya yükseldi.”

 “Arınmaya gelene yardım edilir.” diye söylenenlerin anlamı budur.  Zohar: “Ne ile?” diye sorar. Şöyle yanıtlar: “Kutsal bir ruh ile.”

  1. RABAŞ, Makale 11 (1986), “Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir”  

“Ve çalışmaları yüzünden haykırışları Tanrı’ya ulaştı.” Bu demektir ki, bütün haykırışlarının üzerindeki en kötü işkence, başka şeyler yüzünden değil çalışma yüzündendi. Bunun anlamı şudur; kendi durumları için, kendine-sevgiden çıkamadıkları ve Yaradan için çalışamadıkları için ağlıyorlar. Onlara işkence eden sürgün buydu – onların kontrolü altında olduklarını görmeleri.

Dolayısıyla Mısır’daki sürgünde, Kelim’i yani bu sürgünden çıkmalarına Yaradan’ın yardım edeceğine dair arzuyu edindiler, yukarıda, Kli olmadan ışığın olmayacağının söylendiği gibi, çünkü yalnızca gerçek bir dua için dua ettiğimiz, kurtarılamayacağımızı ve yalnız Yaradan’ın bize yardım edebileceğini gördüğümüz zaman bu, gerçek bir dua kabul edilir.

 

  1. RABAŞ, Makale 34 (1991), “Çalışmada, Onların Meyvelerini Bu Dünyada Yemek ve Depozitinin Sonraki Dünyaya Kalması, Nedir?”  

Bu çalışmadan kaçmak istediğini ama gidecek başka bir yerleri olmadığını söyleyenler, zira başka hiçbir şeyde tatmin bulamayanlar, bu kişiler çalışmadan ayrılmazlar. Çıkışları ve inişleri olmasına rağmen vazgeçmezler.  Yazıldığı üzere, “İsrail çocukları çalışmaktan iç çektiler, yüksek sesle ağladılar ve onların yakarışı Yaradan’a yükseldi.” Başka bir deyişle, çalışma yüzünden ağlayıp yakardılar, çünkü çalışmada Yaradan’ı memnuniyet ihsan edebilecek kadar ilerlemediler.  İşte o zaman Mısır’dan çıkışla ödüllendirildiler. Çalışmada buna, “alma arzusunun kontrolünden çıkıp, ihsan etme çalışmasına girmek,” denir.

  1. RABAŞ, Makale 16 (1985), “Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe”  

“Çalışmaktan dolayı” sözlerinin iki kere yazılmış olmasına dikkat etmeliyiz. Tüm iç çekişlerin çalışmaktan dolayı olduğunu yani Yaradan için çalışamadıklarını açıklamalıyız. Aslında, tüm ızdırapları, Mısır’ın Klipa’sı yüzünden, yaptıkları çalışmanın, Yaradan için olmasını sağlayamıyor olmalarından dolayıydı. Bu yüzden, “Çalışmaktan dolayı” iki kere yazılmıştır.

1) Tüm iç çekişler, herhangi bir şeyin eksikliğini duydukları için değildi. Sadece tek bir şeyin eksikliğini duyuyorlardı yani herhangi bir lüks ya da ödeme istemiyorlardı. Acı ve ızdırap hissettikleri tek eksiklik, Yaradan için hiçbir şey yapamıyor olmalarıydı. Diğer bir deyişle, kendilerine değil, Yaradan’a memnuniyet verme arzusuna sahip olmayı istediler, fakat yapamadılar ve bu, onlara ızdırap verdi. Buna, “maneviyatta bir miktar anlayışa sahip olmayı istemek” denir.

2) İkinci “Çalışmaktan dolayı” sözleri, “Ve onların haykırışı Tanrı’ya ulaştı” koşulunu öğretmek için gelir, Tanrı, onların iniltisini duydu çünkü onların tek talebi çalışmaktı. Bu, diğer “Çalışmaktan dolayı” sözlerine işaret eder. Bundan çıkan sonuç şudur, onların hissettikleri tüm sürgün, sadece Mısır’ın Klipa’sının yönetimi altında oldukları ve ihsan etmekle ilgili hiçbir şey yapamadıkları içindi.

  1. RABAŞ, Makale 11 (1988), “Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir?”  

Kli olmadan ışık olmadığı bilinmektedir. Yani maneviyatta zorlama olmadığı bilindiği için birine zorla bir şey vermek imkansızdır. Bu nedenle, kişi kendini sevmekten çıkamamaktan ve sadece Yaradan için çalışamamaktan acı ve ızdırap çektiğinde, Yaradan’a, yardım etmesi ve istediğini vermesi için haykırır. Yani Yaradan ona, kendi otoritesini iptal etme ve Yaradan’ın otoritesi önünde iptal olma yeteneği versin, çünkü o, dünyada sadece tekil bir otoritenin, yani Yaradan’ın otoritesinin olmasını ister; bu onun tek kurtuluşudur. Bu onun bir Kli’ye sahip olduğu ve Yaradan’ın yardımına ihtiyacı olduğu anlamına gelir.

“Ve Tanrı onların inlemelerini işitti” sözlerinin anlamı budur. Bu demektir ki, Yaradan rızası için çalışma arzusu ve ihtiyacı olan bir Kli’ye sahip olduktan sonra, “Tanrı onların inlemelerini işitti”  zamanı gelir, bu da kurtuluşun başladığı yani onları Mısır’ın sıkıntılarından kurtardığı anlamına gelir.

  1. RABAŞ, Not 584, “Efendinin Yüzü Kötülük Yapanlardadır”

Yaradan’ın yolunda, gerçeğin yolunda yürümek isteyenler, her zaman kötülük yaptıklarını görürler. Mısır’dan çıkış hakkında açıklandığı gibi, kendilerini bu kötülük durumundan ve yapabildikleri ama kötülükten kurtulamadıkları her şeyden kurtarması için Yaradan’a yakarırlar, “Ve İsrail’in çocukları çalışmadan iç çekti ve haykırışları Tanrı’ya yükseldi” ve Tanrı onları Mısır’dan kurtardı.

Benzer şekilde, burada Yaradan’ın yüzünün onlara parladığını ve ardından onlardan ayrıldıkları gizlenmeyi de yorumlamalıyız. “Efendinin Yüzü kötülük yapanlardadır.” Yaradan’ın yüzü kötünün hatırasını bile iptal eder. Bu “Onların hatırasını yeryüzünden ayırmak için” sözünün anlamıdır. Eretz [yeryüzü/toprak], Ratzon [arzu] kelimesinden gelir. Kötü arzunun bir hatırası bile onların içinde uyanmaz, çünkü “Onlar haykırdılar ve Efendi duydu ve onları bütün sıkıntılarından kurtardı.”

  1. Baal HaSulam, Mektup 57

“İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti….ve onların yakarışı yükseldi.” Bu böyledir çünkü bu sırada çalışmadan dolayı çaresizliğe gelirler. Bu delik bir kovaya su çekmeye çalışan birine benzer. Bütün gün su çeker ama susuzluğunu giderecek bir damla su bulamaz.

Mısır’daki İsrail oğulları da böyledir: Bilgelerimizin dediği gibi, inşa ettikleri her şey anında topraktaki yerinde yutuldu.

Benzer şekilde, O’nun sevgisiyle ödüllendirilen kişinin tüm çalışması sanki ertesi gün tamamen yanacakmış gibi ruhunu her gün arındırmaktır. Her gün ve her an yeniden başlamalıdır sanki tüm hayatı boyunca hiçbir şey yapmamış gibi.

Sonra, “İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti,” çünkü açık olarak görürler ki çalışmalarıyla ürettikleri hiçbir şey için uygun değiller. Bu nedenle, iç çekişleri ve duaları olması gerektiği gibi bütündür ve bu sebeple “Yakarışları yükseldi,” çünkü Yaradan duayı duyar ve O sadece kalpten gelen duayı bekler.

Yukarıdakilerden, küçük veya büyük her şeyin yalnızca dua gücüyle elde edildiği sonucu çıkar. Yapmaya mecbur olduğumuz tüm çaba ve çalışma sadece gücümüzün eksikliğini ve bayağılığımızı—özümüzde hiçbir şey için uygun olmadığımızı— keşfetmektir, ancak bundan sonra O’nun huzurunda tüm kalbimizle dua edebiliriz.

  1. Baal HaSulam, 57. Mektup

İnsanın dünyasında, kendini çaresizlikte görmesinden daha mutlu başka bir durum yoktur. Bu demektir ki, çabalamış ve yapabileceğini düşündüğü her şeyi çoktan yapmış fakat bir çare bulamamıştır. Ancak ondan sonra O’nun yardımı için tüm kalbiyle dua etmeye uygun hale gelir çünkü kendi çalışmasının ona yardımcı olmayacağını kesin olarak bilir.

Kendinde biraz güç hissettiğinde, duası bütün olmaz çünkü önce kötü eğilim gelir ve ona “Önce yapabileceğini yap, sonra Yaradan’a layık olursun.” der.

Bununla ilgili şöyle denir, “Yaradan yücedir ve bayağı olan görür.” Zira kişi çalışma için çabalayıp, hayal kırıklığına uğradığında, herkesten daha aşağıda olduğunu bilerek gerçek bayağılığa gelir ve bedeniyle ilgili iyi hiçbir şey yoktur. Bu sırada duası bütün olur ve O’nun cömert elini tutar.

Mısırlılardan Kelim [Kaplar] Ödünç Alma

  1. RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”  

“Rab Musa’ya dedi ki; ‘Şimdi halkın kulağına de ki; her erkek komşusundan ödünç alacak ve her kadın komşusundan gümüş ve altın kaplar ödünç alsınlar.” Baal HaSulam’a göre bunu şöyle yorumlamalı ve demeliyiz ki: Mısırlıların sahip oldukları altın kapları ve gümüş kapları, yani onların arzularını ve özlemlerini, başka bir deyişle onların, İsrail halkının yoluyla ilgili sahip oldukları bütün şüpheleri ve endişeleri alacaklardır.

  1. RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”  

Yaradan’ın onlardan, Mısırlıların Kelim’ini yani Mısırlıların Kelim’i olan, sorularını ve şüphelerini ve de onların bütün arzularını almalarını istemesinin sebebi budur. Ancak bu Kelim’i, gerçekten almazlar, sadece ödünç alırlar. Şöyle ki, yalnızca bu eksiklikleri gidermeye ihtiyaç duymak için, Mısırlıların Kelim’ini alırlar ama bu Kelim’i, Kelim yüzünden yani bu düşünceler ve arzular İsrail oğullarına ait olmadığından, aslında bu Kelim’i tutmazlar. Bu yalnızca geçici olarak, sonra onlara geri vermek üzere, ödünç almadır.

Şöyle ki, daha sonra yani onlar bu sorulara ait olan dolumu alır almaz, tam olarak bu vesileyle, onlara dolum ihsan etmek mümkün olacaktır. Bu, ‘almak için alma kapları’ denen, onların Kelim’ine ait olan ışıkları almaya benzer. Ancak, Kelim’lerini derhal atarlar ve her şeyi onları Yapan’ı memnun etmek için aldıklarından, Kelim’lerine ait olan ışıkları kullanırlar.

  1. RABAŞ, Not 914, “İki Karşıtlık”

“Bilgisiz bir ruh da iyi değildir” ve Keduşa’nın bilgisine ihtiyacımız vardır ki buna “zenginlik” denir, ancak Daat (akıl, bilgi) olmadan zenginlik de yoktur. Yaradan onları zenginleştirmek istediği zaman, onların Kelim’i yoktu, zira onlar için her şey mantık ötesindeydi, bu nedenle Yaradan onlara Mısırlılardan Kelim ödünç almalarını tavsiye etti. Kelim’i almalarının yegâne sebebi, bu Kelim için dolum alabilmekti yani sorularına cevaplar alabilmekti. Ancak cevapları alır almaz bu Kelim’i derhal Mısırlılara geri verdiler. Çünkü mantık ötesinde gidiyorlardı, soruları yoktu, Mısırlıların sorularını yalnızca geçici olarak almışlardı ve onlara geri verdiler.

 

  1. RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”  

Yaradan, Musa’ya, İsrail’den, Mısırlıların Kelim’lerini ödünç almalarını istemesini söylediği zaman, Mısırlılardan Kelim’lerini ödünç almakla ilgili açıklama yapmalıyız. Şöyle sorarız: “Yaradan, İsrail’den neden böyle bir şey istiyor? İsrail halkı neden bu Kelim’i ödünç almak istemiyor?” Yanıt, Musa ve Aron’un, Yaradan’ın elçileri olarak İsrail halkını sürgünden çıkarmak için gelmeleridir, yazıldığı gibi, ‘Ve insanlar duydu ve inandı’ yani mantık ötesi inançla. Hiçbir şeye ihtiyaçları yoktu ve yüksek dereceler için hiçbir arzuları yoktu. Mısırlılardan hiçbir rahatsızlık duymadan, Tora ve Mitzvot’a bağlanabilmiş olmaktan memnundular.

  1. RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”  

Bu sebeple, Musa’ya İsrail’den, Mısırlılardan Kelim’lerini ödünç olarak almalarını, yani geçici olarak, bir iyilik yapmalarını istemesini söylemek zorundaydı. Böylece, onlar, Mısırlıların karşılamak istedikleri, bütün eksiklikleri gidermek için bir arzuya ve özleme sahip olurlar. Sormak zorundaydı, zira İsrail halkı sahip olduklarıyla yetiniyor ve kendi düşüncelerinden ve arzularından daima kaçıyordu ama şimdi Mısırlıların sorularını ve şüphelerini duydular.

Ve Yaradan, İbrahim’e, daha sonra pek çok mal-mülkle çıkacaklarının sözünü verdiğinden, Mısırlıların Kelim’lerini, sadece ödünç olarak almaları ve daha sonra geri vermeleri gerekliydi. Yani onların istekleriyle bir ilgileri yoktu ve aldıklarını sadece geçici olarak Yaradan’ın, İbrahim’e söz verdiği ‘toprağın mirası’ denen, ışıkları alabilmek için aldılar.

  1. RABAŞ, Makale 22 (1989), “Neden Özellikle Pesah Bayramı Gecesi Dört Soru Sorulur?”  

Kli (kap) olmadan ışık olmadığı yani eksiklik olmadan haz olmadığı için, İbrahim, Yaradan’a, onların “İsrail toprakları” denilen, böylesine büyük ışıklara ihtiyaçları olacağını göremediğini söyledi. Yaradan ona, sürgünde olmaları ve Yaradan’ın onları sürgünden çıkarmasını istemeleri suretiyle O, onları nasıl çıkaracağını söyledi. Sadece büyük ışıklarla, zira “İçindeki ışık, onu ıslah eder.” Bu nedenle, o zaman, onların büyük ışıklara ihtiyacı olacaktır.

Raşi bunu şöyle açıklar; bu sebeple Yaradan, ışıkları almaları için, onların Mısırlılardan Kelim (kap) -yani Mısırlıların acımasızlığını bir kredi gibi almalarını- ödünç almalarını ve sonra kapları onlara geri vermelerini söyledi. Diğer bir deyişle, soruları, cevapları anlamak için aldılar. Yukarıda söylendiği gibi, eğer karanlığın içinden gelmiyorsa ışığı anlamak imkânsızdır.

 

Onlar Birçok Mülkle Çıkacaklar

232) Yaratılış, 15:7-15

Ve O, ona “Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildanilerin Ur kentinden seni çıkaran Tanrı benim” dedi.  Ve o, “Tanrım, onu miras alacağımı nasıl bileceğim?” diye sordu. … Ve Tanrı Avram’a şöyle dedi, “Şunu iyi bil ki senin soyun, kendilerinin olmayan bir diyarda yabancı olacaklar ve onlara kulluk edecekler  ve onlar, soyuna  dört yüz yıl eziyet edecekler. Ama hizmet edecekleri ulusu da yargılayacağım. Ve daha sonra onlar birçok mülkle çıkacaklar.”  

233) RABAŞ, Makale 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”  

İsrail Halkı, Mısırlıların ihsan etme yoluyla ilgili iftiralarını ne zaman duysalar, onlardan kaçarlardı yani onlar, İsrail oğullarının kafalarını karıştırmaya ve görüşlerini İsrail oğullarının kalbine aşılamaya geldiklerinde, bu düşüncelerden kaçtılar.

Bu sebeple, Yaradan, onların, Mısırlıların ‘kim’ ve ‘ne’ sorularını ve şüphelerini duymak istemediklerini biliyordu. Ancak Kli olmadan ışık olmadığından, pek çok mal-mülkü yerleştirecekleri bir Kelim’e sahip değillerdi. Yani, kişiye arzusu olmadığında hiçbir şey verilemez. Bundan dolayı, eğer O, İsrail oğullarına, ‘Size ne vermemi istersiniz?’ diye sorsaydı, derlerdi ki, ‘Senden bir şey istemiyoruz. Tam tersine, tek arzumuz Sana vermektir, Senin bize vermen değil.’ Bu nedenle, O’nun vermek istediği Nefeş, Ruah, Neşama ve Yehida olarak düşünülen, ‘birçok mal-mülk’ adı verilen, haz ve memnuniyeti nasıl alabilirler? Buna ihtiyaçları yok ki!

Yaradan’ın onlardan, Mısırlıların Kelim’ini yani Mısırlıların Kelim’i olan, sorularını ve şüphelerini ve de onların bütün arzularını almalarını istemesinin sebebi budur.

234) RABAŞ, Not 146, “Isdırap ve Sevinç”

Kişi, Keduşa [kutsallık] üzerindeki etkisi ne olursa olsun, günde bir an bile onun için büyük bir sahiplik olduğu için mutlu olmalıdır çünkü önemli konulardan bahsederken (ki bunlar Tora ve Mitzvot [emirler] olan Keduşa’dır) kişi nicelik veya nitelik açısından küçük bir şeyi bile değerlendiremez.

Pesah Sunusu

  1. RABAŞ, Not 929, “Pesah Sunusu”

“Adak” Yaradan’a yaklaşmak anlamına gelir. Pesah Bayramı, onları daha da yaklaştırdığı ve sadece içlerindeki iyi eylemlere bakarak, kötü şeylere göz yumduğu anlamına gelir. Bu, Mısırlıların otoritesinin acı tadını tattıktan ve onların kontrolünden çıkmak isteyip de başaramamalarından ve Matza [mayasız ekmek] ve Meriva [münakaşa] adı verilen Yaradan’a karşı şikayetleri olduktan sonra geldi. “Efendi ile savaştıklarında” diye yazıldığı gibi, neden O, onları böyle alçaklıkta yarattı.

Bu, Yaradan onları yakınlaştırdığında onlara Pesah Bayram’ı adağına sebep oldu. Buna, “Matzot [mayasız ekmek] ve acı otlar [Maror] ile yiyecekler” denir ki Pesah Bayramı adağı yapabilmelerinin nedeni Matzot ve Maror’du yani Yaradan onların içindeki tüm hatalara göz yumdu ve onlar Yaradan’a yakın oldular.

  1. RABAŞ, Makale 14, “Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Yalnızca Matza ve Maror aracılığıyla, kişinin içinde Yaradan’ın yardımına bir ihtiyaç oluşur ve O’nun yardımı, ‘‘Tora ve Yaradan birdir.’’ olarak kabul edilen ruh aracılığıyladır.[…]

Kişi ihtiyaç duyduğunda, Yaradan kişiyi yakınlaştırır ve buna “Pesah sunusu” denir, bu da Yaradan kişinin tüm kusurlarına göz yumduğu ve onu yaratılış amacı ile ödüllendirilmeye yaklaştırdığı zamandır.

Atlamak Ve Üzerinden Geçmek

  1. RABAŞ, Makale 13 (1987), “Matzot Bayramına Neden Pesah Denir?”  

Pesah hakkında bilgelerimiz: “Mısırlı’dan Mısırlı’ya atlayacaktı ve ortadaki İsrail kurtuldu.” demiştir.  Bu, her düşüşün “Mısırlı” olarak adlandırıldığı anlamına gelir, yani her şeyi kendine-sevgi için alır. “Ortadaki İsrail”, kişinin kendine sevginin üstesinden geldiği ve her şeyi kendi iyiliği için değil, ihsan etmek için yaptığı zamanki yükseliştir. Bu safhaya “İsrail” denir. Ancak daha sonra kişi bir kez daha düşer. Dolayısıyla bir kez daha Mısırlı olmaya düşer ve bu böyle sürüp gider. “Ve İsrail … kurtuldu.” kişi Mısırlılar’dan kaçtı ve İsrail haline geldi anlamına gelir.

Kişinin kendi içinde üst bolluğu alabileceği tam bir Kli’ye sahip olması için, Yaradan Mısırlı’dan Mısırlı’ya atlar, yani yalnızca her iki Mısırlı arasındaki İsrail’i hesaba katar ve onları büyük bir meblağda birleştirir.

  1. RABAŞ, Makale 13 (1987), “Matzot Bayramına Neden Pesah Denir?”  

Buna göre yazılanları; Yaradan’ın İsrail evlerinin üzerinden atlamasını ve yalnızca Mısırlılar’ı öldürmesini yorumlamak gerekir. RAŞİ’nin yorumladığı gibi Yaradan atlayarak geçmiş yani Mısırlı’dan Mısırlı’ya atlamış ve ortadaki İsrail kurtulmuştur. Bu demektir ki bütün Mısırlılar ölmüş ve yalnızca ortadaki, Mısırlılar’ın arasındaki İsrailliler sağ kalmıştır. Kelimenin gerçek anlamıyla yükselişlerin arasındaki tüm düşüşler silinmiş ve yalnızca yükselişler kalmıştır.

Sanki onlar hiç düşmemiş gibidir, zira silinmişlerdir. Mısırlılar’ın öldürülmesinin anlamı budur. Bunun sonucu olarak şimdi tüm yükselişlerin birleşmesi ve tek bir safha haline gelmesi mümkündür.

İhsan etmek için yapılan çalışmada, düzeltilen ve Mısır’daki sürgünden, “Mısır Klipası” denen kendine olan sevginin köleliğinden kurtulduklarında “Mısır’dan çıkış” olarak adlandırılan kurtuluş ışığının alımı için tam bir Kli haline gelen alma arzusunda pek çok anlayış vardır. Şöyle yazıldığı gibi: “…ve halkını; İsrail’i onların arasından sonsuz özgürlüğe çıkardı.”

  1. RABAŞ, Makale 13 (1987), “Matzot Bayramına Neden Pesah Denir?”  

Pesah, adını, Yaradan İsrail’in evlerini atlayarak geçtikten ve İsrail’den olan herkesi canlı bırakmasından alır.  Maneviyatta yokluk olmadığı biliniyor; çünkü İsrail’deki en küçük farkındalık hayatta kalmış ve hiçbir şey yok olmamıştır. Yaradan, İsrail’i kurtardığı için, Yaradan’ın eylemlerinden sonra, bu güzel güne Pesah denir.

Aceleyle

  1. RABAŞ, Makale 13 (1987), “Matzot Bayramına Neden Pesah Denir?”  

Pesah neden “acele” olarak adlandırılır? RAŞİ’nin yorumuna göre Pesah “acele” olarak adlandırılır; çünkü Yaradan atlamış, Mısırlı’dan Mısırlı’ya geçmiş ve ortadaki İsrail kurtulmuştur. Görüyoruz ki sonuna atlamak, son için henüz zamanı değilmiş gibi acele ettiği anlamına gelir. Zira kendisini aceleye getirmiştir, bu nedenle Pesah “acele” olarak adlandırılır. Sanki İsrailliler’in arasındaki Mısırlılar henüz onların ıslah zamanı olmadığı için uyanmasınlar diye,  acele etmek zorundaydı. Bu nedenle O acele etti ve kurtarabildiğini kurtardı. Yani Mısırlılar değil, yalnızca İsrail ıslahı aldı. Buna “acele” denir.

  1. RABAŞ, Makale 13 (1987), “Matzot Bayramına Neden Pesah Denir?”  

Şöyle yazılmıştır: “…ve onu aceleyle yiyeceksin, bu Efendi’nin Pesah’ıdır.” RAŞİ adak için, atlayarak geçildikten sonra Pesah dendiği ve atlayarak geçmenin Yaradan’ın Mısırlılar’ın evleri arasında İsrail’in evlerini atladığı şeklinde yorum yapar. Yaradan, Mısırlılar’dan Mısırlılar’a atlayacak ve ortadaki İsrail kurtulacaktır.

Atlamanın ve üzerinden atlayarak geçmenin, çalışmada ne anlama geldiğini anlamalıyız. Çalışmamızın özünün, bolluğu almaya uygun olan Kelim’i (kaplar) edindiğimiz Yaradan’la form eşitliği olan, Dvekut’a (bütünleşmek) ulaşmak olduğu biliniyor. Ayrıca Kelim’imizin, kapların kırılmasından geldiği biliniyor. Kapların kırılması demek; alma kaplarını almak için kullanmak istiyoruz demektir ve bu, Yaradan’dan ayrılık olarak kabul edilir. Bu üst dünyalarda ve üstelik Kelim Klipot’a (kabuklar) düştüğünde bilgi ağacının günahı yüzünden meydana geldi ve bizler onları yükseltmeliyiz; çünkü onların Kelim’lerinden geliyoruz.  Oradan gelen alma arzularımızla ihsan etmek için çalışarak, her seferinde Klipot’ta olan bu Kelim’in bir parçasını düzeltiriz ve yalnızca Yaradan’a ihsan etme hedefi ile çalışmak isteyerek onları Keduşa’ya (kutsallık) yükseltiriz.

  1. RABAŞ, Makale 13 (1987), “Matzot Bayramına Neden Pesah Denir?”  

“Aceleyle çıkmayacak, kaçmayacaksınız” diye yazılanları, kurtuluşun hızlı olduğu, Mısırlı’dan Mısırlı’ya atladığı ve ortadaki İsrail’in kurtulduğu zaman Mısır topraklarında olduğu gibi, şeklinde yorumlayabiliriz, zira Mısırlılar’ı yok etmek zorundaydı ve yalnızca İsrail halkı hayatta kaldı.

Ama son ıslahta, Mısırlılar da ıslah edildiğinde aceleye gerek olmayacak; çünkü İsrail ortada Keduşa’da kalırken Mısırlı’dan Mısırlıya atlamaya gerek kalmayacaktır. Tam tersine bütün Mısırlılar Tam ve Bütün Olan’dan ıslahlarını alacaklar. Bu nedenle aceleye yani atlamaya gerek kalmayacak; ancak Klipot’taki tüm anlayışlar ıslah edilecek. Şöyle yazıldığı gibi: “Ve etinizden taştan kalbinizi çıkaracak ve size etten bir kalp vereceğim.”

Benim, Bir Elçi Değil

  1. RABAŞ, Makale 8 (1987), “Gerçek ile Merhamet ve Gerçek Olmayan Merhamet Arasındaki Fark”  

Mısır’dan çıkış hakkında (Pesah Haggadah’da [hikaye]): “Ve Mısır’ın tüm ilahlarını Ben yargılayacağım. Ben RAB’bim; Ben O’yum, elçi değil. Ben RAB’bim; Benim ve başkası değil.” diye yazılmıştır.

Bunun anlamı şudur: Sadece Yaradan, kişiyi öz-sevgiden ve yalnızca öz-sevgisine fayda sağlayan işleri yapmaktan çıkmasından alıkoyan Mısır’ın Kral’ı Firavun’daki sürgündeki köleliğinden çıkmasına yardım edebilir ve kişinin Yaradan rızası için bir şey yapabilmesinin bir yolu yoktur. İşte o zaman Yaradan’ın yardımı gelir.

  1. RABAŞ, Not 915, “Ben ve Bir Elçi Değil”

Kurtuluştan önce, ARİ’nin yazdığı gibi, İsrail, Tuma’anın [safsızlık] kırk dokuz kapısındaydı, ta ki O kendilerine ifşa oluncaya ve onları kurtarıncaya kadar. Yani, onlar “Benim, elçi değil” ile ödüllendirildiler.

Baal HaSulam, onların kurtuluştan önce elçilerin var olduğunu düşündüklerini, bu yüzden kurtuluşun, “Benim, elçi değil” ile ödüllendirilmeleri anlamına geldiğini söyledi ki O’ndan başkası yoktur. Buradan kurtuluşun; onların “ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirildikleri anlamına gelirken, onların kurtuluştan önce Yaradan’ın yardım ederken elçilerin de var olduğuna inandıkları sonucu çıkar.

  1. RABAŞ, Makale 8 (1987), “Gerçek ile Merhamet ve Gerçek Olmayan Merhamet Arasındaki Fark”  

Mısır’dan çıkış, bir elçi tarafından değil, Yaradan’ın Kendisi tarafından yapıldı. “Ve Mısır’ın tüm ilahlarını Ben yargılayacağım. Ben RAB’bim; Ben O’yum, elçi değil. Ben RAB’bim ve başkası değil.” diye söyledikleri gibi.

Diğer bir deyişle, kişi yukarıda belirtilen doktorlar gibi elçiler olarak tüm tavsiyeleri ve taktikleri uyguladığı ama bunlar yardımcı olmadığında, o zaman kişi tüm kalbiyle dua edebilir, çünkü düşünebildiği bütün tavsiyeleri zaten uyguladığı için yardım için dönebileceği bir yer kalmamıştır.

 

  1. RABAŞ, Makale 8 (1987), “Gerçek ile Merhamet ve Gerçek Olmayan Merhamet Arasındaki Fark”  

“İsrail oğulları çalışmadan iç çekti ve haykırdılar ve çalışmadan haykırışları Tanrı’ya yükseldi”. Haykırışlarının çalışmadan olmasının ne anlama geldiğini açıkladık. “Çalışmaktan” sözünün anlamı şudur: Kendilerine ait olan işte yapabilecekleri her şeyi yaptıktan ve tüm çalışmadan sonra buradan hiçbir yardım gelmediğini gördükten sonra, bu sebeple tüm kalpleriyle haykırdılar. Yani hiçbir elçinin onlara yardım edemeyeceğini, yalnızca Yaradan’ın Kendisinin yardım edebileceğini gördüler, “Ben O’yum, elçi değil.” diye yazıldığı gibi. İşte o zaman kurtarıldılar ve Mısır’dan çıktılar.

  1. RABAŞ, Makale 15 (1990), “Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir?”  

İsrail’in oğulları, Mısır’ın onları köleleştirdiğini ve Yaradan’a tapmaktan onları alıkoyduğunu düşündükleri ölçüde, gerçekten de Mısır’da sürgündeydiler. Bu sebeple, kurtarıcının tek işi, burada “Benim, bir elçi değil” ifadesini, başka bir gücün bulunmadığını onlara açıklamaktır, çünkü O’ndan başka bir güç yoktur. Bu gerçekten de kurtuluşun ışığıdır.

  1. RABAŞ, Makale 37 (1991), “Tora Nedir ve Çalışmada Tora’nın Yasası Nedir?”  

Kişi, doğaya karşı gelme gücüne sahip olmasının gerçekçi olmadığını görür.

O zaman, Yaradan’a dönüp şunu söylemekten başka seçeneği yoktur, “Şimdi Sen bana yardım etmedikçe kaybolacağımı gördüğüm bir duruma geldim. Alma arzusunun üstesinden gelme gücüne asla sahip olamayacağım çünkü bu benim doğam. Elbette, yalnızca Yaradan başka bir doğa verebilir. “

Kişi bunun Mısır’dan göç olduğuna inandığını, Yaradan’ın İsrail halkını Mısır yönetiminden kurtardığına inandığını söyler, bilgelerimizin dediği gibi (Pesah Haggadah’dasında [hikâye]), “Ve bizi Rab Mısır’dan bir melek ya da bir elçi aracılığıyla değil, Yaradan’ın Kendisi çıkardı; Ben Rab’bim, o benim, başkası değil.”

Şimdi, o da sadece Yaradan’ın onu alma arzusunun yönetiminden kurtarabileceğini ve ona ikinci bir doğa verebileceğini görmektedir.

  1. RABAŞ, Mektup 9

Aşağılığını gören herkes, Lişma çalışmasına giden yolda yürüdüğünü görür. Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anladığı an, kalbin derinliklerinde duaya yer açar, tıpkı Mısır’dan çıkışla ilgili Baal Hasulam’ın dediği gibi,  “Benim, bir elçi değil” çünkü herkes kötülüğün hükmünden onları sadece Yaradan’ın kurtaracağını görür.

Ve Lişma çalışmasıyla ödüllendirildiklerinde orada kesinlikle gururlanacak bir şey yoktur, çünkü sonrasında kişi bunun “gücüm ve elimin kuvveti” ile değil, sadece Tanrı’nın ödülü olduğunu görür. Dolayısıyla bayağılığını—krala hizmetin nasıl ölçülemez bir haz olduğunu ve O’nun yardımı olmadan bunu başaramayacağını—hisseder. Aslında bundan daha büyük bir aşağılık yoktur.

  1. RABAŞ, Makale 13 (1986), “Firavun’a Doğru Gel -2”  

Bütünlük, Yaradan’ı bilmek, “Yaradan’ın isimleri” denen Tora’yı edinmek ve bilmek demektir.

Buna göre, Tora ve Mitzvot’u hiç kesinti olmaksızın yerine getirme gücüne sahip olmamız yeterli değildir, zira bu sadece ıslahtır, amacın tamamı değildir. Tam amaç, Tora’nın bilgeliğini edinmektir, “Tora, İsrail ve Yaradan birdir,” sözlerinde olduğu gibi. Bu nedenle bilgelerimiz der ki: “Yaradan’ın İsrail’e şöyle dedi  ‘Ve sen bileceksin ki, Ben bir elçi değil, seni çıkaran Efendin, Tanrınım.’” Bu, herkesin Yaradan’ı bilmesi gerektiği anlamına gelir ve buna, Yaradan’ın isimleri olan “Tora” denir.

Mısır’dan Çıkış

  • Bir toynak bile geride kalmayacak
  • Karışık kalabalık: Onlar ki Yaradan’dan korkarlar ve Firavun’a hizmet ederler.
  • Nahşon’un Atlayışı
  • Kızıldeniz’in ikiye ayrılması
  • Mısır’dan Çıkış
    • Yaradan Vurduklarıyla İyileştirir

Bir toynak bile geride kalmayacak

Mısır’dan Çıkış 10:26

Hayvanlarımız da bizimle gelecek; tek bir toynak bile geride kalmayacak, çünkü Tanrımız Efendimize hizmet etmek için onlardan alacağız ve oraya varana kadar Efendimize nasıl hizmet edeceğimizi bilmiyoruz.

  1. Degel Makaneh Efrayim, Bo

Hayvanlarımız da bizimle gelecek; bir toynak bile geride kalmayacak… Kişinin sahip olduğu her şey, köleleri, hizmetkârları, sığırları ve hatta ruhun köküne ait olan ve kişinin onları köklerine yükseltmesi gereken tüm kapları kişinin kıvılcımlarıdır… Ve tüm alçak kıvılcımlar başlangıçtan sonsuzluğa kadar bağlanmıştır. Ne zaman ki ruhun kökünden olan biri yükselişe geçerse, hepsi onunla birlikte yükselir ve hepsi de gerçek bir bütünlük içinde olurlar.

Karışık kalabalık: Onlar ki Yaradan’dan korkarlar ve Firavun’a hizmet ederler.

  1. RABAŞ, Makale No. 919, “Çevreye İlişkin”

Birincil koruma, Yaradan’dan korkanlardan oluşan bir çevreden gelir. Onlar Firavun’un hizmetkârlarıdır. Firavun, ARI’nın dediği gibi, Mısır’daki sürgünün Keduşa’nın [kutsallığın] Daat’ının [akıl/bilgi] sürgünde olmasıydı. Firavun bolluğu emerdi, yani o alma arzusudur. Onlara “sadece kendi yararları için çalışıyorlar” denir ve ihsan etme çalışmasıyla hiçbir bağlantıları yoktur, çünkü tek niyetleri sadece kendilerini memnun etmektir.

Muhafaza etme esas olarak onlardan gelmelidir, çünkü dışarıdan bakıldığında sanki çalışıyorlarmış gibi görünürler -Tora ve dua ile coşkuyla meşgul olurlar ve her türlü hassasiyeti gösterirler. Bu nedenle onlara “Yaradan’dan korkanlar” denir. Aksi takdirde, böyle adlandırılmazlardı.

Yine de içsel olarak Firavun’a köledirler, yani tek niyetleri kendi istek ve ihtiyaçlarını tatmin etmektir ve ihsan etme çalışmasıyla hiçbir bağlantıları yoktur.

Böyle bir ortam Yaradan’ın hizmetkârı için bir engel oluşturur.

  1. RABAŞ, Makale No. 919, “Çevreye İlişkin”

Onlar Firavun’un hizmetkârları olarak çalıştıklarında bedenleri hiçbir direnç göstermez çünkü gösterdikleri çaba da sadece beden içindir. Dolayısıyla burada hiçbir direnç söz konusu değildir. Aksine, beden onlara güç vermeyi kabul eder.

Dolayısıyla böyle bir ortam İsrail için, Firavun’un hizmetkârlarından değil de “İsrail” olmak isteyen biri için bir engeldir. Çünkü Yaradan’ın hizmetkârı Firavun’un hizmetkârlarının çalışmalarından etkilenir, Firavun’un hizmetkârlarının hizmetkârlığını sever ve onların peşinden sürüklenir. Böylece, onların düşüncelerini ve niyetlerini özümser ve böylece ihsan etme çalışmasında verdiği tüm çabalardan pişmanlık duyar. Bundan böyle ihsan çalışmasına devam edecek gücü kalmaz.

  1. RABAŞ, Makale No. 919, “Çevreye İlişkin”

Yaradan’dan korkan türden olmayan, bağlı olmayanların bulunduğu bir ortamda, onlardan öğrenecek bir şey olmadığını bildiği için onunla hiçbir bağlantıları yoktur. O zaman, düşüncelerin de bir bağı yoktur çünkü kişi, bağlı olmayanların eylemlerinden ve düşüncelerinden bir şey öğrenmemesi gerektiğini bilir. Dolayısıyla böyle bir ortam bir engel teşkil etmez.

Tersine, Yaradan’dan korkan ve Firavun’un hizmetkârları olan kişiler İsrail için bir engel teşkil eder ve onlardan uzak durmak gerekir.

  1. RABAŞ, Makale No. 14 (1987),Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Başarısızlık öncelikle Mısırlıların İsrail’le Yaradan’dan korkma diliyle konuşmasıydı. İsrail’in tüm başarısızlıkları bu dilden kaynaklanmaktadır. Eğer Mısırlılar seküler bir dille konuşsalardı, İsrail halkı kesinlikle onların etkisinden kaçardı, eğer onlara kendi düşünce ve istekleriyle gelselerdi.

  1. RABAŞ, Makale No. 14 (1987),Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı”

Onlar Mısırlıların yolunda yani almak için yürürken, beden onlara yakıt verdi ve Yaradan’ın çalışmasını yapmak onlar için zor olmadı. Bilindiği gibi Mısırlılar Yaradan’ın hizmetkârlarıydı, bilgelerimizin yazdıklarına göre (Tanchuma, Beshalach), “Ve altı yüz araba aldı”: “(Ve soracak olursanız) Mısır’ın hayvanları nereden geliyordu, çünkü ‘Ve Mısır’ın tüm hayvanları öldü’ denildi, ‘Firavun’un hizmetkârları arasında Efendi’nin sözünden korkan kişi, hizmetkârlarını ve sürülerini evlere sakladı’ denildiği gibi, Efendi’nin sözünden korkanlardan geliyordu.” Buradan yola çıkarak, “Efendi’nin sözünden korkan kişi, İsrail’in başarısızlığına neden olacaktır” dediler.

RAŞİ bundan şu sonuca varır: “Rabbi Şimon, ‘Mısırlılar arasındaki en saf olanı öldürün; yılanlar arasındaki en iyi olanın beynini parçalayın’ derdi.”

  1. Herkes için Zohar, Nasso, “Yaşam Ağacı ve Bilgi Ağacı,” Madde 95-97

Karışık kalabalık eğitimsiz olanlardır. Onlar karanlıktır ve “İsrail” olarak değil, hayvan gibi oldukları için İsrail’e satılan köleler olarak adlandırılırlar.

İsrail’e “insan” denir. İsrail’de, “Ve sizler Benim sürülerim, çobanımın sürüsü, sizler insansınız” diye yazıldığı gibi, hayvanlar ve insanlar vardır. “Ve siz Benim sürümsünüz, çobanımın sürüsüsünüz” eğitimsiz olanlardır, iyilerin tarafından iyi olanlardır. “Sizler insansınız” bilge öğrencilerdir.

“Eğer halkım İsrail bana kulak verseydi.” “Benim halkım” ve ‘İsrail’ diye yazılmıştır. “Halkım” eğitimsiz olanlardır. “İsrail” bilge öğrencilerdir ve onlar hakkında şöyle yazılmıştır: ”Ve İsrailoğulları cesaretle yola çıktılar.”

  1. Herkes için Zohar, BeŞalah [Firavun Gönderdiğinde], “Ve Tanrı Halkı Yönlendirdi” Madde No. 33-34

“Kötülük yapanlar yüzünden üzülmeyin” diye yazılmıştır. Kötülük yapanlar, kendileri ve kendilerine bağlananlar için sevinen kişilerdir. “Kötülük yapanlar yüzünden üzülmeyin” demek, kötülük yapanlardan uzak durun, onlarla dost olmayın ve onlarla ilişki kurmayın ki, yaptıkları size zarar vermesin ve günahlarına yakalanmayasınız demektir.

Eğer İsrail’e bağlı olan karışık kalabalık olmasaydı, buzağı ile ilgili eylem gerçekleşmezdi ve İsrail’den ölenler ölmezdi ve İsrail’e yaptıkları onca şeye neden olmazlardı. Bu eylem ve bu kötülük İsrail’in sürgün edilmesine neden oldu.

  1. Herkes için Zohar, Ki Tetze, Bar Naflei [Aramice: “Düşmüş Olanın Oğlu”], Madde 65

“Bir o yana bir bu yana baktı ve o nesildeki kötüler arasında İsrail’den hiç kimsenin olmadığını gördü.” Aksine, onlar karışık bir kalabalıktı. Bu sürgünün sonunda olacak ve bu nedenle son kurtuluş dördüncü bir sürgün olan büyük uçuruma doğru ilerleyecek.

 

Nahşon’un Atlayışı

  1. Yalkut Şimoni, Mısır’dan Çıkış, Bölüm 14, Madde 234

İsrail halkı denizin kıyısında durduğunda, biri “Ben denize girmeyeceğim” dedi, diğeri de “Ben denize girmeyeceğim” dedi. Onlar durup öğüt ararken, Aminadav oğlu Nakşon atladı ve denizin dalgalarına kapıldı. Onun hakkında, “Kurtar beni, ey Tanrım, çünkü sular boynuma [ruhuma] kadar geldi” der.

  1. RABAŞ, Makale No. 1 (1986), “Musa Gitti”

Çalışmaya çoktan başlamış olan kişi, Yaradan ona kutsal çalışmayı yapma arzusu verene kadar bekleyeceğini ve sonra çalışmaya başlayacağını söylemez. Aksine, beklemek istemez çünkü Nahşon gibi tek başına ilerleme yeteneğine sahip olacağını görmese de, çalışma ve gerçeğe ulaşma arzusu onu ileriye iter.

Ancak bu çalışmaya devam edemeyeceğini görür ve şu anda taşıdığı cennetin krallığının yükünün kendisinden düşmeye başladığından korkar, bu yüzden yardım için seslenmeye başlar, zira her seferinde kendi üzerine aldığı yükün düşmeye başladığını görür.

Kızıldeniz’in ikiye ayrılması

  1. Herkes için Zohar, BeŞalah [Firavun Gönderdiğinde], “Ve … Gitti, Ve Geldi, Ve … Uzandı”, Madde No. 178-179

İsrail deniz kıyısında kamp kurduğunda, birkaç kalabalık, birkaç asker ve yukarıda ve aşağıda birkaç kamp gördüler ve hepsi İsrail’in üzerinde toplandı. İsrail bu durum karşısında dua etmeye başladı.

O sırada İsrail her tarafta sıkıntı görüyordu. Önlerinde yükselen dalgalarıyla deniz, arkalarında tüm atananlar, Mısır’ın tüm kampları ve üstlerinde birkaç iftiracı vardı. Yaradan’a feryat etmeye başladılar.

  1. RABAŞ, Makale No. (1990), “Çalışmada Şabat Konuşması Neden Hafta İçi Konuşması Gibi Olmamalıdır?”

İsrail halkı, kötüden kaçamayacaklarını gördükleri bir duruma geldiklerinde, yani kötünün gücünün her tarafta olduğunu gördüklerinde ve doğa tarafından herhangi bir kurtuluş görmediklerinde, bu kötünün Kli ‘sinin tamamlanmış olması olarak kabul edilir.

İşte o zaman […] Yaradan onlara ışığı verir ve bu ışık onları ıslah eder. Başka bir deyişle, bu sayede “kendisi için alma kapları” olarak adlandırılan kötülüğün hükmünden çıkarlar ve ihsan etme kapları ile ödüllendirilirler. “Durun ve Efendimizin bugün sizin için yapacağı kurtuluşu görün” ifadesinin anlamı budur. Bu, kötü olanın Kli ‘si tamamlandıktan sonra, üst olanın tarafında ışığın ifşası için yer olduğu anlamına gelir. Bu, Yaradan’ın onlara ihsan etme kaplarını verdiği şeklinde değerlendirilir.

  1. RABAŞ, Makale No. 939, “Mısır’dan Çıkış ve Tora’nın Verilişi”

Mısır’dan çıkışta, Hassadim [merhamet] kapları olan ihsan etme kapları aldılar. Kızıldeniz’in yırtılması, Hohma’nın ışıkları olan “görme” idi, alma kaplarına alındı. Orada, “Efendi sizin için savaşacak ve siz susacaksınız” diye yazıldığı gibi, yukarıdan gelen bir uyanış yoluyla oldu.

  1. RABAŞ, Makale No. 18 (1990), “Çalışmada Şabat Konuşması Neden Hafta İçi Konuşması Gibi Olmamalıdır?”

Kötülük açısından zaten tamamlanmış olduklarında, kötülükten doğal bir şekilde çıkmanın imkânsız olduğunu, ancak bir mucize ile çıkılabileceğini gördüklerinde, bu kötülüğün yeterince tamamlanmış olması olarak kabul edilir. O zaman, Kelim’i tamamlamaları için onlara ışık vermek üzere yukarıdan yardım gelmelidir, bu da alma kaplarının ihsan etme formunu kazanacağı anlamına gelir. Bu insanın çalışmasıyla ilgili değildir.

İşte bu yüzden “Sessiz kalacaksınız” diye yazılmıştır, zira artık Yaradan’ın verme zamanı gelmiştir.

  1. Baal HaSulam, Şamati, Makale No. 151, “Ve İsrail Mısırlıları Gördü”

“Ve İsrail Mısırlıların deniz kıyısında öldüklerini gördü”, ‘…ve halk Efendi’den korktu, ve Efendi’ye ve hizmetkârı Musa’ya inandılar’ ayetindeki “inandılar” ifadesinin burada nasıl bir anlam ifade ettiğini anlamalıyız. Açıkçası, Mısır’dan çıkış mucizesi ve denizin ikiye ayrılması İsrail’i daha önce sahip olduklarından daha büyük bir inanca getirdi. Ne de olsa bilgelerimiz, “Bu benim Tanrım’dır ve O’nu yücelteceğim” ayeti hakkında, deniz kenarındaki bir hizmetçinin peygamber Hezekiel’den daha fazlasını gördüğünü söylemişlerdir.

Dolayısıyla bu, Mısır’dan çıkışın Efendimiz hakkında bilgi sahibi olmayı sağlayan açık mucizeler olduğu anlamına gelir ki bu da “inanç ”ın anlamının tam tersidir, zira mantık ötesi anlamına gelmez. Ve açık mucizeler görüldüğünde, inancın içinde olmak çok zordur, üstelik bu aklın genişlediği bir zamandır. O halde, “ve onlar Efendi’ye inandılar” ifadesinin anlamı nedir?

Ancak, “Hepsi O’nun inancın Tanrısı olduğuna inandılar” yorumuna göre yorumlamalıyız. Ayet, açık mucizeleri gördükten sonra bile, Yaradan’a hizmetlerinde bir azalma olmayan İsrail’in övgüsünü anlatır ki, bu da mantık ötesi inanç yoluyladır.

 

  1. Herkes için Zohar, VaYigaş [Sonra Yahuda Yaklaştı], “Ve Yiyecek, Doyacak ve Kutsayacaksınız”, Madde No. 58

İnsanın Yaradan’ ın önünde beslenmesinin Kızıl Deniz’in ikiye ayrılması kadar zor olduğu söylenir, çünkü Kızıl Deniz’in ikiye ayrılması yukarıdaki yolları açmak, Man’ula’yı ortaya çıkarmak ve Mısırlıları boğmak içindi. Mısırlıları boğmak için Man’ula’da yollar ve İsrail için Miftaha’da patikalar açılacağı ortaya çıktı. Ve içinde yollar ve patikalar açıldıkça, o da yarılır ve açılır çünkü Kızıldeniz ‘in ikiye ayrılmasında iki zıt eylem yer alır, zira yollar Man’ula’nın gücüyle ve patikalar Miftaha ‘nın gücüyle açılacağından, deniz Mısırlıları boğmak ve İsrail’ i kurtarmak için ikiye ayrılır ve açılır.

Mısır’ın Belaları

  1. Degel Machaneh Ephraim, Ekev

Yaradan, düşmanlarınıza eziyet etmek istediğinde, Mısırlılara doğal yollarla olmayan on bela ile yaptığı gibi yapacaktır. Tora’da birkaç kez ‘işaretler’ diye yazıldığı üzere, bu bir mucize, bir mucize, bir belirti ve bir işaret olacaktır.

Bu mucize içinde bir mucize olacak, tıpkı O’nun Mısır’da yaptığı gibi, Mısır’a bela ve İsrail’e şifa olacak. Yaradan’ın Mısır’a getirdiği her bela, içinde İsrail için büyük bir merhamet barındırıyordu.

  1. RABAŞ, Makale No. 289, “Yaradan Erdemlilere Karşı Titizdir”

Yaradan kişiden çalışmanın tadını aldığında, kişinin Yaradan’dan aldığı darbenin kendisi onu iyileştirir çünkü o zaman Yaradan’a mantık ötesi bir inançla hizmet etmekten başka bir yolu kalmaz. Sonuç olarak, Yaradan’dan aldığı darbenin kendisiyle iyileşebilir, çünkü aksi takdirde ayrılık içinde kalacaktır.

Bununla bilgelerimizin ne dediğini anlarız, Yaradan’ın darbeleriyle O iyileştirir (Mechilta BeShalach). Başka bir deyişle, şifa budur -kişiye herhangi bir destek olmadan inançla çalışması için yer verir.

  1. RABAŞ, Makale No. 133, “Hepsi Islahtır”

“Mısır’a yüklediğim hiçbir hastalığı size yüklemeyeceğim, çünkü Ben Efendiniz sizin şifacınızım” (Mısır’dan Çıkış 15:26). Bilgelerimiz, “Eğer hastalığı ben getirmiyorsam, şifacıya ne gerek var?” diye sorarlar. (Sanhedrin 101a) Bunu şöyle yorumlamalıyız: Madem ki ben şifacıyım, hastalığı iyileştirmem gerekiyorsa neden size bir hastalık vereyim? Bir hastalık vererek ne kazanabilirim? Bu bir ceza olmalı ve eğer hastalığı iyileştirmem gerekiyorsa, bu ne tür bir cezadır? Sanki boşuna çalışıyormuşum gibi.

Bu nedenle, size hastalık vermeyeceğim ve hastalık olduğunu düşündüğünüz şey hakkında yanılıyorsunuz. Aksine, hissettiğiniz tüm bu koşullar, eğer onları Bana atfederseniz, Bana Dvekut [bütünleşme] içinde yaklaşmanızı sağlayacak ıslahlardır.

  1. RABAŞ, Makale No. 307, “Aşağıda Tek Bir Çimen Yaprağı Bile Yoktur”

“Aşağıda tek bir çimen yaprağı bile yoktur ki, ona vuran ve ‘Büyü!’ diyen bir melek olmasın.”

Neden ona vurma ihtiyacı duyduğunu ya da onun neden büyümek istemediğini sormalıyız. Sonuçta, doğada her şeyin büyümek ve küçük kalmamak istediğini görüyoruz.

Bunu anlamak için bunu çalışmada yorumlamamız gerekiyor. Doğası gereği, kişi dünyaya dalmış olduğu sürece, her türlü Gadlut’tan [büyüklük/yetişkinlik] vazgeçer ve dünyevilikte kalmak ister. Ancak, yukarıdan gelen ve “melek” adı verilen bir güç vardır ve melek ona ihsan eden, vuran ve ona “Büyü!” diyen bir güçtür. Başka bir deyişle, ona ihsan etme gücüyle vurur ve ona “Büyü! Dünyevilikten çık” der; her ne kadar kişi ‘dünyevilik’ adı verilen alma arzusuyla doğmuş olsa da.

Alma arzusu söz konusu olduğunda, kişi dünyada kalacak ve asla dünyevilikten çıkamayacaktır. Ancak dünyada var olan ve “melek” olarak adlandırılan ihsan etme gücü, alma arzusunu tatmin etmeyerek ona acı verir. Böylece hissettiği sıkıntılar kişiyi dünyeviliğin dışına iter.

  1. RABAŞ, Makale No. 14 (1989), “‘Kalbine Cevap Ver’ Sözünün Anlamı Nedir?”

Mısır’ı vuran tüm belalara rağmen İsrail halkı bu belaların hiçbirine maruz kalmadı. Öyleyse Yaradan neden Firavun’un arzusuna rağmen İsrail halkını çıkarmadı?

Gerçekte bunun birçok cevabı vardır, ancak biz bunu çalışmada yorumlayacağız. Her insanın yetmiş ulustan ve İsrail halkından oluşan küçük bir dünya olduğu bilinir, yani kişinin içindeki İsrail niteliği Yaşar-El [Yaradan’a doğru] olarak kabul edilir. Bu da yaptığı her şeyin O’nun rızası için olduğu anlamına gelir. Bu nitelik, yetmiş ulus olan Klipot [kabuklar] arasında sürgündedir. Mitzrayim [Mısır] kişinin içindeki İsrail’i Meitzerim [sıkıntıya sokmak/daraltmak] anlamına gelir ve Mısır Kralı Firavun, İsrail halkını yöneten ve kontrol eden niteliktir. Yaradan insanın bedeninin bir seçim yapmasını ister, bu da insanın içindeki kötülüğün teslim olacağı anlamına gelir.

  1. RABAŞ, Makale No. 14 (1986), “Mısırlılardan Kelim [Kaplar] Ödünç Alma İhtiyacı Nedir?”

Musa ve Harun Mısır’a geldiler ve İsrail oğullarına Yaradan’ın onları Mısır’dan çıkarmak istediği hakkında konuştular. Mısır’da tüm işaretleri yerine getirdiler ve Mısırlıların maruz kaldığı on belayı gördüler ve bu İsrail’ i Keduşa’ ya yaklaştırmış olmalıydı, tersi değil -daha derin bir Tuma’a [kirlilik] kapısına düşmeye devam ettiler, öyle ki Mısır’dan çıkma zamanı geldiğinde, yani kurtuluş ışığını almak için en iyi hazırlığa sahip olmaları gerektiğinde, kurtuluş ışığını aldıklarında kırk dokuz Tuma’a kapısında olduklarını görüyoruz. Bu mümkün müdür?

Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi, Mısır’daki sürgün Mısırlıların Kelim’ini elde etmek içindi. Ancak bu sadece ödünç almak ve daha sonra onlara geri dönmek içindi.

  1. Herkes için Zohar, Leh Lecha, “Mısır diyarından çıktığınız günlerde olduğu gibi, size mucizeler göstereceğim,” Madde 105-107

“Mısır diyarından çıktığınız günlerde olduğu gibi, size mucizeler göstereceğim.” Yaradan, İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için gönderdiği ve Nissan ayında İsrail için Mısırlıları o belalarla vurduğu günlerde olduğu gibi, oğulları için kurtuluş yaratmaya mukadderdir. Bu kurtuluş ile Mısır’dan kurtuluş arasındaki fark nedir? Mısır’dan kurtuluş tek bir kral ve tek bir krallıkla gerçekleşmişti. Burada ise dünyadaki tüm krallardan ve tüm krallıklardan kurtuluş söz konusudur. O zaman, Yaradan tüm dünyada ve tüm yeryüzünde yüceltilecek, herkes Yaradan’ın yönetimini tüm dünyada bilecek ve herkes İsrail’i özgür bırakmayı reddettikleri için işledikleri günahın iki katı büyük belalara çarptırılacak.

“Ve Efendi tüm yeryüzünün kralı olacak” diye yazıldığı gibi, onlar Yaradan’ın yönetimini bildiklerinde, atalar, “Mısır ülkesinden çıktığınız günlerde olduğu gibi, size mucizeler göstereceğim” diye yazıldığı gibi, daha önce olduğu gibi oğullarının kurtuluşunun sevincini görmeye gelecekler.

  1. Herkes için Zohar, BeŞalah [Firavun Gönderdiğinde], “Firavun’un Merkavot’u [arabaları/ yapıları] ve Ordusu”, Madde No. 266

Yaradan’ın Mısır’a verdiği on belanın hepsi tek bir elden ibaretti, çünkü sol el, sağ elin içindeydi ve on parmak birbirinin içindeydi, bu da Yaradan’ın daha sonra adlandırıldığı on söze karşılık geliyordu. Ve hepsinin karşısında denizden bir tane vardı – güçlü, büyük ve hükmeden – yazıldığı gibi, “Firavun’un arabaları ve ordusu denize döküldü.” Gelecekte, Yaradan Edom’un tüm bakanlarını ve valilerini öldürecektir, “Edom’dan gelen bu kimdir?” diye yazıldığı gibi.

  1. Herkes için Zohar, VaEra [Ve Ben Göründüm], “Ve Bunu Kalbinize Alın,” Madde 143

“Efendinin kılıcı kanla doludur” denilen en düşük derece olan Malhut ilk önce vuruldu. Bu yüzden suları kana dönüştü. Yaradan en alttan, Malhut’tan vurmaya başladı. Ve on parmağı, on Sefirot’u olan eli, Malhut’tan Keter’e kadar her bir parmağıyla vurdu. En yüksek dereceye, dereceler arasında en kıdemli olan Keter’e ulaştığında, yapacağını yaptı ve Mısır topraklarından geçerek herkesi öldürdü. Bu yüzden Mısır ülkesindeki tüm ilk doğanları öldürdü, çünkü bu onların en yüksek derecesi ve her şeyin en üstünüdür.

  1. İben Ezra, Şemot [Mısır’dan Çıkış] 9:1

Suda iki bela vardı: Biri kırmızıya dönüşüp balıklar öldüğünde, diğeri de kurbağalar sudan çıktığında. Yeryüzünde de iki bela vardı: Biri bitler, öbürü de karışık hayvanlar olan canavarlardı. “Ve toprak canlı bir ruh çıkardı” diye yazılmıştır. İkisi havadaydı, çünkü hayvan vebası genellikle olduğu gibi sadece sıcak ya da soğuk değildir ve bir anda sayısız kişi ölür, çünkü tüm canlı varlıkların kalbindeki ruh havaya bağlıdır. Diğeri çıban belasıdır, çünkü metin başlarının üzerindeki gök kubbeyi “gök” olarak adlandırır. Yedinci bela fırtına çarkı ile ateş çarkını karıştırır. “Doluların içinde ateş yanıyordu” diye de yazılmıştır. Sekizinci bela olan çekirge, rüzgâr aracılığıyla uzaktan gelir ve dokuzuncusu, Mısır ülkesindeki iki ışıktan ve yıldızlardan ışığın kaybolduğu olağanüstü bir beladır. Onuncusu, ilk doğanları öldürmek için görkem çarklarından sabotajcının inmesidir.

 

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,107