Şeol’ün dibinde, “Seni derinliklerden çağırdım Efendimiz” yazılıdır, yani “Seni sıkıntının derinliklerinden çağırdım”. Dolayısıyla, kişi duadan önce kendisindeki eksikliğin ne kadar büyük olduğunu düşünmelidir, ki Yaradan ona büyük bir eksiklik konusunda yardım etsin.
Buradan, kişinin eksikliğini hissetmek için dikkat etmesi gerektiği sonucu çıkar. Alıcı açısından buna “kalbin derinliklerinden gelen bir dua” denir. Ancak bir de Veren’i dikkate alma meselesi vardır. Yani kişi Yaradan’ın kendisine yardım edeceğine dair büyük bir inanca sahip olmalıdır.
Başka bir deyişle, maddesellikte gerçek bir duanın, bir kişinin birinden para gibi bir iyilik istemeye geldiği zaman gerçekleştiğini görürüz. Burada iki koşul vardır: 1) Veren kişi ondan istediği şeye sahip olmalıdır. Para istiyorsa, önce o kişinin zengin olduğunu bilmelidir. 2) İyi bir kalbe sahip olmalıdır.
Şartlardan biri eksikse duaya yer yoktur, “İsrail kutsaldır; sahip olur ve istemez, ister ve sahip olmaz” ifadesinde olduğu gibi.
Yaradan’la ilgili olarak, İsrail Yaradan’dan istediğinde, dua eylemi açısından onların kutsal olduğunu yorumlamalıyız. Her ne kadar Yaradan’ın rızık ve sağlık gibi istedikleri şeylere sahip olduğuna ve verebileceğine ancak merhametli olmadığına inananlar olsa da. Diğerleri O’nun merhametli olduğuna ama veremeyeceğine inanır. Bu da kutsal kabul edilir.
Ancak gerçek dua, kişinin Yaradan’ın istediğine sahip olduğuna ve Yaradan’ın “Merhametin Babası” olarak adlandırıldığı ve merhametinin tüm işleri üzerinde olduğunun yazıldığı üzere, O’nun aynı zamanda merhametli olduğuna inanmasıdır.
Ancak maddesel konularda sadece O’nun verdiğine inanmalıyız, ancak eksiklik konusunda inanmak zorunda değiliz, zira maddesellikte kişi eksikliğini hisseder.
“İsrail kutsaldır,” vs.: Yaradan’ın vardır ama vermek istemez çünkü kişi eylemlerinden dolayı hak etmemektedir. Ona vermek ister ama Yaradan onun istediği şeye sahip değildir. Yani, O’nun kendisine alma kapları içinde vermesini ister ama O, alma kapları içinde vermek istemez.