Yaratılışın amacının O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olduğu bilinmektedir. Kişi kendini Hesed niteliği olarak adlandırılan eşitlik niteliği ile ıslah etmeden önce amaç ile ödüllendirilmesi mümkün değildir. Sonrasında, “hakikat ” olarak adlandırılan amaçla ödüllendirilecektir ve işte o zaman O’nun Takdiri’nin doğruluğu, iyi ve iyilik yapma tarzında olduğu ortaya çıkacaktır.
Ayetin şöyle dediğini görüyoruz: “Tanrınız Efendiniz sizden ne ister? Sadece Ben’den korkmanızı.” Başka bir deyişle, kişi cennet korkusuyla ödüllendirilmelidir. “Ancak kork” diye yazıldığı üzere, kişinin hak etmeye çalışması gereken tek şey budur. Buna “inanç niteliği” denir; bilgelerimizin dediği gibi, kişi Yaradan’a inanmalıdır: “Göz görür, kulak işitir ve tüm yaptıkların kitaba yazılır.”
Kişi buna inanıp inanmadığını kontrol edebilir, çünkü et ve kan korkusundan bir örnek alabilir. Örneğin, bir kişi pencereden komşusunun evine baktığında, arkadaşının gözünde iyi olmadıkça kesinlikle bir şey yapmayacak ve kesinlikle uygunsuz bir şey yapmayacaktır.
Bir kişi odada yalnızken, eğer “gözün gördüğüne” inanıyorsa, Yaradan’ın hoşuna gitmeyen hiçbir şey yapamaz, tıpkı komşusu ona bakarken kötü bir şey yapmayacağı gibi.
Bu nedenle, eğer kişi Yaradan’ın arzusuna uygun olmayan şeyler yaptığını görürse, kesinlikle “gözün gördüğüne” inanmadığını söylemelidir. Aksi takdirde, bu eylemleri yapamazdı.
Aynı şekilde, eğer arkadaşı onun zihnine bakabilseydi ve ne düşündüğünü bilseydi, kesinlikle kötü şeyler düşünmezdi çünkü arkadaşının gözünde küçük düşmek istemezdi.
Buna göre, eğer bir kişi Yaradan’ın düşünceleri bildiğine inanıyorsa, Yaradan’ın arzusuna uygun olmayan düşünceleri nasıl aklından geçirebilir? Dolayısıyla, kişi gerçek bir inanca sahip olmadığını görür. Bu nedenle, bu kişinin inançlı olup olmadığını anlamak için gerçek bir testtir.
Kişi inancının uygunsuz olduğunu gördüğünde, cennet korkusundan yoksun olduğu ve Yaradan’ın onu göndermesine ihtiyacı olduğu düşünülür.