Ekim 1942’de VaYera’da duydum
Şunları anlayın:
Yukarıdakileri anlamak için, önce şunu söylemeliyiz: Her şeyde Olam [dünya], Şanna [yıl] ve Nefeş [ruh] izlenimlerini ayırt ettiğimizi biliyoruz. Bu nedenle, deri antlaşmasının yapılması demek olan sünnette de Olam, Şanna, Nefeş söz konusudur. (Dört antlaşma vardır: gözler, dil, kalp ve deri; ve deri hepsini içerir.)
Sünnet derisi olarak kabul edilen deri, Behina Dalet’tir [Dördüncü Safha] ve yerine, yani toza kaldırılmalıdır. Bu, Malhut’un kendi yerine, yani Malhut’un toz derecesine indirilmesi olarak kabul edilir. Bu, “Abba [baba] beyazı verir” sözlerini izler; yani Malhut’u otuz iki yolun tümünden kendi yerine indirir. Böylece, Sefirot’un, içlerinde bulunan yargı niteliğindeki Malhut’un Aviut’undan [kalınlığından] arınmış olduğunu görürsünüz; zira kırılma bu Malhut yüzünden gerçekleşmiştir.
Ardından, İma [anne] kırmızıyı verir; Bina’da tatlandırılmış olan Malhut’u alır; buna “toz” değil “yeryüzü” denir. Çünkü Malhut’ta iki anlayış vardır: 1) yeryüzü, 2) toz.
Yeryüzü, Bina’da tatlandırılmış olan Malhut’tur ve “Bina’ya yükselmiş Malhut” diye adlandırılır. Toz ise “Malhut’un yerindeki Malhut”tur ki bu, Midat ha Din’dir [yargı niteliği].
İbrahim, İsrail’in bütünü olarak anlaşılan İshak’ı dünyaya getirmek durumunda olduğunda, İsrail’in arı olarak ortaya çıkması için kendini sünnetle arındırmak zorundaydı. Sünnet, Nefeş bakımından “sünnet” olarak adlandırılır; bu, sünnet derisinin çıkarılması ve toza atılmasıdır.
Sünnetteki Olam [dünya] ise “Sodom ve Gomora’nın yok edilmesi” olarak adlandırılır.
Dünyadaki ruhların Hitkalelut’u [karışması/bütünleşmesi] (dünya, birçok ruhun Hitkalelut’u demektir) “Lut” olarak adlandırılır; dünyadaki sünnet ise “Sodom’un yıkımı” olarak adlandırılır. Sünnet ağrısının iyileştirilmesine “Lut’un kurtarılması” denir. Lut, Behina Dalet’i ifade eden “lanetli toprak” sözcüğünden gelir.
Bilmeliyiz ki, kişi Yaradan’la Dvekut’u [bütünleşmeyi] edindiğinde form eşitliğine sahip olup tek arzusu ihsan etmek, kendi yararı için hiçbir şey almamak olduğunda, çalışacak yerinin olmadığı bir hâle gelir. Çünkü kişinin kendisi için ihtiyacı yoktur; Yaradan açısından da, Yaradan’ın hiçbir eksikliği olmadığını görür. Böylece çalışmadan durur. Bu da ona sünnetin büyük acısını verir; zira sünnet, kendisi için alma arzusunun kaldırılması olduğundan, kişiye çalışma alanı açmıştır.
Alma arzusu kaldırıldığında, artık kişinin çalışmasına ekleyeceği bir şey kalmadığı ortaya çıkar. Bunun için bir ıslah vardır: Kişi kendini alma arzusundan sünnet etmekle ödüllendikten sonra bile, içinde Behina Dalet’in kıvılcımları kalır; bunlar da ıslah bekler. Yalnızca Gadlut [büyüklük/olgunluk] ışıklarını genişleterek tatlandırılırlar ve böylece kişiye yeniden çalışma alanı doğar.
Bu, atamız İbrahim’in sünnetten sonraki acılarının ve Yaradan’ın onu ziyarete gelişinin anlamıdır. Aynı zamanda melek Raphael’in acısını iyileştirmesinin de anlamıdır (ve dört meleğin düzeni açısından “Michael sağda, Gabriel solda, Uriel önde ve arkada—batı ve Malhut ima edilir—Raphael’dir” denilmesini şöyle açıklarız: Raphael, sünnet derisinin alınmasından sonra Malhut’u iyileştirir ki çalışmak için daha çok yer olsun).
İkinci melek Sodom’u yok etmek için geldi. Öyle ki, Nefeş niteliğinde sünnet derisinin çıkarılmasına “sünnet”, Olam niteliğinde ise “Sodom’un yok edilmesi” denir. Denildiği gibi, sünnet derisi çıkarıldıktan sonra acı kalır; sonra bu acıyı iyileştirmek gerekir. Benzer biçimde, Sodom’un yok edilmesinde de iyileşme “Lut’un kurtarılması”dır; çünkü ortaya çıkmak üzere olan iki iyi ayrılık söz konusudur.
İyi ayrılık meselesini anlamak güç görünebilir. Ayrılık ise nasıl iyi olabilir? Aksine, sünnet derisinin çıkarılmasından sonra bir acı vardır; çünkü kişinin çalışacak yeri kalmaz. O ayrılıklar, yani Behina Dalet’ten kalan kıvılcımlar, kişinin onları ıslah etmesi gerektiği için ona çalışma alanı verir.
Bunlar, sünnet derisi çıkarılmadan önce ıslah edilemez; önce 248 kıvılcım yükseltilip ıslah edilmelidir. Sonra “taştan kalp” diye adlandırılan otuz iki kıvılcım ıslah edilir. Bu nedenle, önce sünnet derisi bütünüyle çıkarılmalıdır.
Bu, bir sırrın zorunluluğunun anlamıdır: Kişi önceden bilmemelidir; bunlar bir Reşimo [kayıt] formunda kalmalıdır. Sod’un [sır] anlamı da şudur: Sünnetin ıslahı yoluyla Yesod’da [temel] bir kesinti olur; yani Yesod’daki Yod’un kesintisi. O zaman Sod, Yesod olur.
Melek Raphael’in daha sonra “iyi ayrılıklar” nedeniyle Lut’u kurtarmaya gitmesinin anlamı budur. Bu; akıl ve kalp olarak kabul edilen Rut ve Naomi’nin anlamıdır. Rut, Alef telaffuz edilmediğinde Re’uia [layık/değerli] sözcüğünden gelir. Naomi ise Noam [hoşluk] sözcüğündendir; kalbe hoş gelen bir şeydir. Bunlar sonrasında Davut ve Süleyman’da tatlandırılmıştır.
Bununla birlikte, daha önce melek “arkana bakma” dedi; çünkü “Lut” Behina Dalet’tir ancak hâlâ İbrahim’e bağlıdır. Oysa “arkanızda”, Behina Dalet’i geçtikten sonra, tatlandırılmamış ham Behina Dalet vardır. Bu, “büyük deniz canavarları”nın anlamıdır; bilgelerimizin dediğine göre bunlar Leviathan (balina) ve eşidir. Yaradan dişi olanı öldürdü ve onu gelecekte erdemliler için tuzladı. “Gelecek,” tüm ıslahların ardından demektir.
Lut’un karısının geriye bakmasının anlamı da budur: “Ama karısı onun arkasından baktı ve tuzdan bir sütun oldu” diye yazılmıştır. Ancak önce onun öldürülmesi gerekirdi ki bu da Sodom’un yok edilmesidir. Fakat Leviathan (Behina Dalet ile İbrahim arasındaki bağlantı) sayılan Lut’un kurtarılması gerekiyordu.
Bu, yaygın bir soruyu açıklar: İbrahim’i iyileştiren melek, Lut’u nasıl kurtarabilir? Sonuçta bir kural vardır: Bir melek iki görevi birden yerine getirmez. Oysa bu aynı meseledir; çünkü Behina Dalet’ten bir Reşimo kalmalıdır ancak bu bir sır olarak kalmalıdır.
Bu şu demektir: Kişi kendini sünnet etmeden önce bunun hakkında bir bilgiye ihtiyaç yoktur. Aksine, onun (dişinin) öldürülmesi gerekirdi. Yaradan da onu, Sod Yesod olduğunda, gelecekte erdemliler için tuzladı.
“İbrahim’in sığırlarının çobanlarıyla Lut’un sığırlarının çobanları arasındaki çekişme”nin anlamı budur (Mikneh [sığır], manevî kinyanim [edinimler/mülkler] demektir). Çünkü İbrahim’in sığırları, İbrahim niteliğini—inancı—artırmak içindi. Bu, bu yolla mantık ötesi gitmek üzere kendine daha büyük güçler aldığı anlamına gelir; zira özellikle mantık ötesi inanç yoluyla insanın bütün edinimlerle ödüllendirildiğini görmüştür.
Dolayısıyla, edinimleri istemesinin nedeni, bu edinimlerin “mantık ötesi inanç” diye adlandırılan yolun doğru yol olduğuna tanıklık etmesiydi. Bunun kanıtı şudur: Yukarıdan manevî edinimler verildiğinde, kişi bu edinimler aracılığıyla yalnızca mantık ötesi inanç yoluyla yürümeye sevk edilir. Fakat manevî edinimleri, büyük dereceler ve edinimler oldukları için istemez.
Yani, kişi, Yaradan’a, inanç yoluyla büyük edinimler elde etmek için inanmaz. Aksine, doğru bir yolda yürüdüğünü bilmek için büyük edinimlere ihtiyaç duyar. Bu nedenle, tüm Gadlut’tan sonra, özellikle inanç yolunda yürümek ister; zira bu sayede gerçekten bir şey yaptığını görür.
Buna karşılık, Lut’un sığırlarının çobanlarının tek niyeti, büyük edinimler ve mal-mülk elde etmekti. Buna “Lut’un niteliğini artırmak” denir. Lut, “lanetli toprak” diye adlandırılır; bu, kişinin ister zihninde ister kalbinde olsun, Behina Dalet diye adlandırılan alma arzusudur. Bu yüzden İbrahim, “Lütfen benden ayrıl” dedi; yani Behina Dalet’in, Olam–Şanna–Nefeş’in Behina’sından kendisinden ayrılmasını istedi.
Sünnet derisinin çıkarılmasının anlamı budur. Nefeş’teki Behina Dalet’in çıkarılmasına “sünnet” denir. Olam’ın Behina’sında sünnet derisinin çıkarılmasına “Sodom’un yıkımı” denir; Şanna’nın Behina’sında ise birçok ruhun Hitkalelut’u söz konusudur ve buna Şanna [yıl] denir. Bu, “lanet” sözcüğünden gelen ve “lanetli toprak” diye anılan Lut niteliğidir.
Bu nedenle, İbrahim Lut’a “Lütfen benden ayrıl” dediğinde, Lut hâlâ Haran’ın oğlu sayılıyordu; bu, “bahçeyi sulamak üzere Aden’den çıkan bir nehir” diye adlandırılan ikinci kısıtlamaya bir göndermedir. Ve “nehrin ötesi” anlayışı vardır—nehrin dışında olmak, yani birinci Tzimtzum [kısıtlama]—ve birinci Tzimtzum ile ikinci Tzimtzum arasında bir fark vardır.
Birinci Tzimtzum’da Dinim [yargılar], başlangıçta dünyaların aşağı sarkışı düzeninde çıktıkları gibi, Keduşa’nın [kutsallığın] tüm Sefirot’unun altında durur. İkinci Tzimtzum’da ise Keduşa’nın yerine yükselmişlerdir ve artık Keduşa üzerinde bir tutuşları vardır. Bu bakımdan birinci Tzimtzum’dan daha kötüdürler; artık başka bir genişleme yoktur.
“Kenan diyarı” ikinci Tzimtzum’dandır ve Keduşa üzerinde tutuşları olduğu için çok kötüdürler. Bu yüzden onlar hakkında “hiçbir ruhu yaşatmayacaksın” diye yazılmıştır. Ancak Lut niteliği olan Behina Dalet kurtarılmalıdır. Bu nedenle üç melek tek olarak geldi: biri tohumun kutsanması için—İsrail’in bütünü kabul edilerek, Tora’da çoğalmayı da ima ederek. Bu, Tora’nın sırlarının açığa çıkmasıdır; buna Havanah’tan [anlayış] gelen Banim [oğullar] denir. Bütün bunlara ancak sünnetin ıslahından sonra ulaşılabilir.
Yaradan’ın şu sözlerinin anlamı budur: “Yapmakta olduğum şeyi İbrahim’den gizleyeyim mi?” İbrahim, Sodom’un yok edilmesinden korktu; zira bütün alma kaplarını kaybedecekti. Bu nedenle, “Belki kentin içinde elli erdemli vardır?” dedi; çünkü tam bir Partzuf elli derecedir. Sonra “Belki kırk beş erdemli vardır?” diye sordu; yani Behina Gimel’in Aviut’u kırktır ve Dalet de Hitlabşut [giyinme] VAK’tır—yarım derece—beş Sefirot vb. En son “Belki on erdemli vardır?” dedi; yani yalnızca on olan Malhut seviyesi. Böylece İbrahim, Malhut seviyesinin bile oradan çıkamayacağını görünce Sodom’un yok edilmesini kabul etti.
Böylece, Yaradan onu ziyarete geldiğinde, Sodom için dua ettiği ortaya çıkar; “haykırışına göre” diye yazıldığı üzere, yani hepsi alma arzusuna batmıştı. “Tümüyle… ve değilse, bileceğim.” Bu, eğer içlerinde ihsan etme anlayışları varsa, o zaman bileceğiz demektir. Bu, bağ kurma meselesidir; yani onları Keduşa’ya [kutsallığa] bağlayacaktır. İbrahim onlardan bir hayır çıkmayacağını görünce Sodom’un yok edilmesini kabul etti.
Bu nedenle, Lut’un İbrahim’den ayrılmasından sonra, “çadırını Sodom’a kadar götürdü” diye yazılmıştır; bu, kişinin kendi açısından alma arzusunun meskenidir.
Bu yalnızca İsrail topraklarında böyledir. Nehrin ötesinde, yani birinci Tzimtzum’da Behina Dalet’in egemenliği altında, çalışmaya yer yoktur; çünkü kendi yerinde hükmeder ve galip gelir. Yalnızca İsrail topraklarında—ikinci Tzimtzum sayılır—bütün çalışma vardır. İbrahim’in “Be Hey Bera’am” [onları Hey ile yarattı] adının anlamı da budur: Sarai’nin Yod’u iki Hey’e ayrıldı—alt Hey ve üst Hey—ve İbrahim, alt Hey’in üst Hey ile Hitkalelut’undan biçim aldı.
Şimdi Şimon ve Levi’nin Şekem’in adamlarını nasıl aldattığını anlayabiliriz. Şekem Dinah’ı istediği için—tüm niyetleri alma arzusu olduğundan—onlara sünnet olmaları gerektiğini yani alma arzularını iptal etmeleri gerektiğini söylediler. Böylece aldatmayı bizzat kendileri yaptılar, çünkü bütün niyetleri kız kardeşleri Dinah’tı. Dinah’ı alma kaplarıyla alabileceklerini düşündüler. Ancak onlar sünnet edildikten sonra Dinah’ı almak istediklerinde yalnızca ihsan etme kaplarını kullanabilirlerdi; oysa sünnetle alma kaplarını kaybetmişlerdi. Şekem ise, alma kaplarından başka bir şey bilmeyen Hamor’un oğlu olduğundan, ihsan etme kaplarında Dinah’ı alamadılar; bu köklerine aykırıydı, çünkü kökleri yalnızca Hamor, yani alma arzusudur. Böylece iki yönden de eli boş kaldılar. Bu, görünüşte Şimon ve Levi’nin onların ölümüne sebep olduğu şeklinde değerlendirilir; fakat gerçekte bu, Şimon ve Levi’nin değil, kendilerinin kusuruydu.
Bilgelerimizin şu sözü de bunun anlamıdır: “Bir kötüyle karşılaşırsan onu öğrenim yerine çek.” “Karşılaşırsan”ın ne demek olduğunu anlamalıyız. Yani kötü, yani alma arzusu, her zaman görünür değildir. Dahası, herkes alma arzusunu “kötü” saymaz. Oysa bir kimse alma arzusunu kötü olarak hissediyor ve ondan kurtulmak istiyorsa, yazıldığı gibi, “Kişi daima iyi eğilimini kötü eğilimine karşı kışkırtmalıdır; eğer üstün gelirse ne âlâ; gelmezse Tora ile meşgul olsun; o da olmazsa Şema’yı okusun; o da olmazsa ona ölüm gününü hatırlatsın” (Berahot, s. 5). Bu durumda üç öğüt bir aradadır; biri olmadan ötekiler tamamlanmış sayılmaz.
Şimdi Gemara’nın sonundaki yaygın soruyu anlayabiliriz: İlk öğüt “onu öğrenim yerine çek” işe yaramazsa, “Şema’yı oku.” O da yaramazsa, “ona ölüm gününü hatırlat.” Eğer etkilerinden kuşku varsa, neden ilk iki öğüde gerek duyulsun? Neden hemen sonuncu, yani ölüm gününü hatırlatma uygulanmasın? Cevap: Burada tek bir öğüdün yeteceği kastedilmez; üçü birlikte gereklidir.
Ve bunun anlamı şudur:
Tora niteliği ve Şema’nın okunması konusunda bir Rav’dan [büyük kişi/öğretmen] yardım alınabilir. Ancak İsrail niteliği, yani sünnet ve yani adanmışlık konusunda kişi bizzat çalışmalıdır. Bunun için de yukarıdan yardım vardır, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “ve onunla bir antlaşma yaptı,” yani Yaradan ona yardım etti—yine de insanın başlaması gerekir. “Ona ölüm gününü hatırlat” sözünün anlamı budur. Daima hatırlamalı ve unutmamalıyız; zira insanın çalışmasının özü budur.
Lut’un kurtarılması yoluyla bırakmamız gereken Reşimot’a gelince, bunun nedeni iki iyi ayrılıktır; bu Haman ve Mordekay’ın anlamıdır. Mordekay yalnızca ihsan etmek ister; Gadlut ışıklarını genişletmeye ihtiyacı yoktur. Fakat tüm ışıkları kendi otoritesinde yutmak isteyen Haman vasıtasıyla, insan Gadlut ışıklarını çekmeye uyarılır.
Yine de ışıklar çekildikten sonra, onları Haman’ın “alma kapları” diye adlandırılan Kelim’ine almak yasaktır; yalnızca ihsan etme kaplarına alınabilir. Kral’ın Haman’a “Yahudi Mordekay’a da böyle yap” demesinin anlamı budur. Bu, Haman’ın ışıklarının Mordekay’ın kaplarında parlaması olarak kabul edilir.