1945’te Kudüs’te duydum
Ayet şöyle der (Mezmurlar 104): “ Bir deniz vardır ki, büyük ve geniştir; içinde sayısız sürüler, büyüklerle birlikte küçük hayvanlar vardır.”
Bunu yorumlamalıyız:
Bu böyledir çünkü “Yukarıdan verirler, almazlar; alırlar, ama alarak değil” diye bir kural vardır (yukarıdan verilen hiçbir şeyin karşılığı alınmaz, aşağıda kalır). Dolayısıyla, kişi yukarıdan bir şey alıp sonra da onu lekelerse, o şey aşağıda kalır ama kişiyle birlikte kalmaz. Bunun yerine, Sitra Ahra’nın denizine düşer.
Başka bir deyişle, kişi bir aydınlatma yayar ve Kelim‘i [kapları] henüz ışığa uygun olacak şekilde saf olmadığı için onu kalıcı olarak sürdüremezse, yani onu Veren’den gelen ışık gibi ihsan etme kaplarında alamazsa, bu aydınlatma ondan ayrılmalıdır.
Bu durumda, bu aydınlatma, Sitra Ahra‘nın eline düşer. Bu birkaç kez devam eder, yani kişi bunu yayar ve sonra bu ondan ayrılır.
Dolayısıyla, Sitra Ahra’nın denizindeki aydınlanmalar kap dolana kadar sürer. Bu demektir ki, kişi ortaya koyabileceği çabanın tam ölçüsünü ortaya koyduktan sonra, Sitra Ahra kendi otoritesine aldığı her şeyi ona geri verir. “O zenginlikleri yuttu ve onları tekrar kusacak” sözünün anlamı budur. Buradan, Sitra Ahra‘nın kendi otoritesine aldığı her şeyin sadece bir teminat olduğu sonucu çıkar, bu da insan üzerinde kontrol sahibi olduğu sürece anlamına gelir ve sahip olduğu kontrol meselesi, kişinin alma kaplarını inceleyebilmesi ve onları Keduşa‘ya [kutsallığa] dahil edebilmesi içindir.
Başka bir deyişle, eğer kişiyi kontrol etmeseydi, kişi çok az şeyle yetinirdi. O zaman kişinin tüm alma kapları ayrı kalır ve ruhunun köküne ait olan tüm Kelim’i asla toplayamaz, onları Keduşa‘ya dahil edemez ve kendisine ait olan ışığı yayamazdı.
Bu nedenle, kişi bir şeyi her yaydığında ve bir düşüş yaşadığında, yeniden başlaması gerekir, bu da yeni incelemeler anlamına gelir. Ve kişinin geçmişten sahip olduğu şey, onu bir teminat olarak otoritesinde tutan Sitra Ahra‘ya düşmüştür. Sonrasında kişi, tüm bu zaman boyunca kendisinden aldığı her şeyi ondan geri alır.
Yine de şunu da bilmeliyiz ki, eğer kişi küçük de olsa herhangi bir aydınlanmayı sürdürebilseydi, hatta bu aydınlanma kalıcı olsaydı, kişi zaten bir bütün olarak kabul edilirdi. Yani, kişi bu aydınlanma ile ilerleme kaydedebilirdi. Dolayısıyla, eğer kişi aydınlanmayı kaybederse, bundan pişmanlık duymalıdır.
Bu, içinden büyük bir ağaç çıksın diye toprağa bir tohum atan ama tohumu hemen topraktan çıkaran bir kişinin durumuna benzer. O halde tohumu toprağa ekme işinin faydası nedir?
Dahası, sadece tohumu topraktan çıkarıp bozmakla kalmadığını, olgun meyveleri olan bir ağacı da topraktan çıkarıp onları mahvettiğini söyleyebiliriz.
Burada da durum aynıdır: Eğer bu küçük aydınlatmayı kaybetmemiş olsaydı, ondan büyük bir ışık doğacaktı. Dolayısıyla, küçük bir aydınlatma gücünü kaybetmiş olması gerekmiyor, ama sanki ondan gerçekten büyük bir ışık kaybolmuş gibidir.
Şunu bilmeliyiz ki, canlılık ve haz olmadan yaşamanın mümkün olmadığına dair bir kural vardır, çünkü bu yaratılışın kökeninden, yani O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusundan kaynaklanır. Dolayısıyla, her yaratılan, canlılık ve haz olmadan var olamaz. Bu nedenle, her varlık gidip zevk ve haz alacağı bir yer aramalıdır.
Ancak haz, üç zamanda alınır: geçmişte, şu anda ve gelecekte. Bununla birlikte, hazzın asıl alındığı zaman, şimdiki zamandır. Kişinin geçmişten ve gelecekten de haz aldığını görsek de, bunun nedeni geçmişin ve geleceğin şimdiki zamanda parlamasıdır.
Dolayısıyla, kişi şimdiki zamanda bir haz duygusu bulamazsa, canlılığı geçmişten alır ve geçmiş zamanlarda nasıl mutlu olduğunu başkalarına anlatabilir. Kişi şimdiki zamanda bundan canlılık alabilir veya gelecekte mutlu olacağını umduğunu kendi kendine resmedebilir. Ancak geçmişten ve gelecekten alınan hazzın hissini ölçmek, bunların şimdiki zamanda onun için ne ölçüde parladığına bağlıdır. Bunun hem maddesel zevkler hem de manevi zevkler için geçerli olduğunu bilmeliyiz.
Gördüğümüz üzere, kişi maddesellik içinde bile çalıştığında, düzen şudur ki, çalışma sırasında mutsuzdur çünkü kendini zorlamaktadır. Ve kişi çalışmaya ancak gelecek onun için parladığı için, çalışmasının karşılığını alacağı için devam edebilir. Bu onun için şimdiki zamanda parlamaktadır ve bu yüzden çalışmaya devam edebilir.
Ancak, kişi gelecekte alacağı ödülü hayal edemiyorsa, gelecekten zevk almalıdır, gelecekte çalışmasının karşılığında alacağı ödülden değil. Başka bir deyişle, ödülden zevk almayacak ancak sarf ettiği çabadan da acı duymayacaktır. Bu onun şimdi, şu anda zevk aldığı ve gelecekte sahip olacağı şeydir.
Gelecek kendisi için şimdiki zamanda parlar, çünkü yakında çalışma sona erecek, yani çalışması gereken süre bitecek ve dinlenecektir. Böylece, kişinin sonunda elde edeceği dinlenmenin zevki onun için hâlâ parlamaktadır. Başka bir deyişle, kazancı şu anda çalışmaktan dolayı hissettiği şeyden etkilenmeyecek olmasıdır ve bu ona şu anda çalışabilmesi için güç verir.
Eğer kişi yakında, şu anda çektiği eziyetlerden kurtulacağını hayal edemezse, umutsuzluğa ve hüzne kapılır, öyle ki bu durum kişiyi kendi canına kıymaya kadar götürebilir.
Bu nedenle bilgelerimiz “Canına kıyan kişinin öteki dünyada yeri yoktur” demişlerdir, zira bu kişi Yaradan’ın dünyayı iyi ve iyilik yapan bir formda yönettiğini inkâr etmektedir. Bunun yerine, kişi bu koşulların kendisine geldiğine inanmalıdır çünkü yukarıdan bu koşulların ona ıslah getirmesini isterler, bu da bu koşullardan Reşimot [hatıralar] toplayacağı ve böylece dünyanın gidişatını daha yoğun ve daha güçlü bir şekilde anlayabileceği anlamına gelir.
Bu koşullara Ahoraim [arka, sırt] adı verilir. Kişi bu durumların üstesinden geldiğinde, Panim [ön] niteliği ile ödüllendirilecektir, yani ışık bu Ahoraim‘in içine parlayacaktır.
Kişinin zevk ve haz alacağı bir yer yoksa yaşayamayacağına dair bir kural vardır. Dolayısıyla, kişi şimdiki zamandan alamadığında, yine de geçmişten veya gelecekten canlılık almalıdır. Başka bir deyişle, beden elindeki her araçta kendisi için canlılık aramaktadır.
O halde, kişi maddesel şeylerden canlılık almayı kabul etmezse, bedenin manevi şeylerden canlılık almayı kabul etmekten başka seçeneği kalmaz çünkü başka seçeneği yoktur.
Dolayısıyla, canlılık olmadan yaşamak mümkün olmadığından, ihsan etme kaplarından zevk ve haz almayı kabul etmelidir. Buradan şu sonuç çıkar ki, kişi Tora ve Mitzvot ‘u [emirleri] Lo Lişma [O’nun rızası için değil], yani çalışmasının karşılığını almak üzere yerine getirmeye alıştığında, ileride bir ödül alacağını kendi kendine hayal edebilir ve ileride zevk ve haz alacağını hesaplayarak şimdiden çalışabilir.
Ancak kişi ödül almak için değil de herhangi bir ödül almadan çalışmak istiyorsa, nasıl olur da rızkını elde edebileceği bir şeye sahip olduğunu hayal edebilir? Sonuçta, herhangi bir imge yaratamaz çünkü bunu yapacak hiçbir şeyi yoktur.
Dolayısıyla, Lo Lişma‘da kişiye yukarıdan canlılık vermeye gerek yoktur, zira geleceğin tasvirinden gelen canlılığa sahiptir ve yukarıdan lüks değil, yalnızca gereklilik verilir. Dolayısıyla, eğer kişi sadece Yaradan için çalışmak istiyorsa ve başka şeyler için canlılık almak gibi bir arzusu yoksa, ona yukarıdan canlılık verilmesinden başka bir yol yoktur çünkü kişi sadece yaşamaya devam etmek için gerekli olan canlılığı talep etmektedir. Bu durumda canlılığı Şehina ‘nın [Kutsallığın] yapısından alır.
Bilgelerimizin şöyle dediği gibidir: “Halk için üzülen herkes halkın rahatlığını görmekle ödüllendirilir.” Halk “Şehina” olarak adlandırılır, çünkü “halk” bir kolektif yani İsrail meclisi anlamına gelir, çünkü Malhut tüm ruhların toplamıdır.
Kişi kendisi için herhangi bir ödül istemediğinden, ancak Yaradan’ın rızası için çalışmak istediğinden, ki buna “Şehina ‘yı tozdan kaldırmak” denir, böylelikle Şehina bu kadar alçalmaz, bu da onların Yaradan’ın rızası için çalışmak istemedikleri ancak kişinin kendisi için fayda üretecek her şeyi gördüğü anlamına gelir, o zaman çalışma için yakıt vardır. Ve kişi karşılığında ne gibi bir ödül alacağını görmezse, Yaradan’ın yararını ilgilendiren şeyde, beden bu çalışmaya itiraz eder çünkü bu çalışmada tozun tadını hisseder.
Ve böyle bir kişi Yaradan’ın rızası için çalışmak ister ancak beden buna direnir. Ve kişi Yaradan’dan Şehina’yı tozdan kaldırmak üzere yine de çalışabilmesi için kendisine güç vermesini ister. Böylece, Yaradan’ın Panim‘i [yüzü] ile ödüllendirilir, Yaradan ona görünür ve gizlilik ondan uzaklaşır.